Reklam
  • Reklam
Suudi Arabistan-ABD İlişkilerinin Düşündürdükleri
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Suudi Arabistan-ABD İlişkilerinin Düşündürdükleri

25 Ağustos 2017 - 12:02

ABD destekli son dönem Orta Doğu gelişmeleri Türkiye aleyhine ilerlerken, bu arada bütün bölgeyi de kaosun içine sokacak gibi görünmektedir. Özellikle ABD’nin çıkar odaklı değişken tutumu sonucunda 1990’dan bu yana bölgede ateş hiç sönmemiş ve bu da başta Türkiye olmak üzere bütün bölgeye zarar vermiştir. Aşağıdaki yazı da kısmen üstü örtülü olan ABD-Riyad derin ilişkilerinin nasıl değiştiğine dair fikir vermektedir.

Obama dönemi Suudiler için bir kabus gibidir. Ancak Trump döneminin başlamasıyla iki ülke arasındaki ilişkiler de değişim trendine girmiştir. Ancak başlangıçta Suudi Arabistan DonaltTrump’ın seçimleri kazanmasını endişe içinde karşıladığını hatırlamak da lazımdır. Çünkü Trump’ın kadim rakibi Hilary, seçim boyunca Suudilere çok yakın durmuştu. Bir de Trump, 2001 yılındaki terör saldırılarının ardından “Bizim petro dolarımız, bizim paramız bize. Suudiler teröristlerin bizi yıkmak için ihtiyaç duyduğu finansı onlara sağlıyor. Bizden elde ettiği parayı sadece onları korumak için kullanıyor” ifadeleriyle direk ve çok sert bir şekilde Suudileri suçlamıştı. Başkanlık yarışı döneminde de Trump bu yaklaşımı kullanmaktan çekinmedi. Suudilere seçildiği takdirde eğer DEAŞ ile mücadelede etkin rol almadıkları takdirde onlardan ithal edilen petrolü durdurma tehdidinde bile bulundu (Lemondediplomatique, La redoutableinfluence de Riyad a Washington).

Ancak seçim sonrasında durum değişti. Yaklaşım ve üslup yumuşadı ve Trump, ABD Başkanı olarak ilk ziyaretini bu ülkeye yaptı. Burada tam bir dönüş ile İran’da rejim değişikliği olması gerektiğinden bahseden açıklamalar yaptı. İlk etapta 110 milyar ve sonrasında 290 milyar dolarlık silah satış sözleşmelerine imza attı. Fakat şöyle bir durum var. Şatafatlı kutlamalar yapılsa da Suudiler ABD’ye karşı temkinli yaklaşım tutumu içinde. Çünkü ABD’nin etkisi ile petrol fiyatlarının düşmesi sonucunda Suudi maliyesinin gelir gider dengesinde %22 oranında bir bozulma oluştu ve giderilemedi. Ancak durum böyle de olsa daTrump ile beraber Pentagon’un eski projesi hayat bulmaya başladı. “İran’a ve DEAŞ’a karşı bir Arap NATO’su”. Bunun bir diğer adı da var. “Müslümanları birbirleri ile savaştırmak” ya da bana göre “    çağın şartları gereğine uygun bir tür haçlı seferi” gibi duruyor. Yani açık bir şekilde Trump’ın dönüşümü onlar için muhteşem oldu.

Açık ve saklamaya ihtiyaç duyulmayan bir değişimdi bu. Adeta rahmetli Demirel’in “dün dündür, bugün bugündür” sözünü hatırlatıyordu. Ana sebeplerden ilki petroldü. Şii düşmanlığına ve onlardan gaz alınmasına rağmen, ABD’nin son dönemde günlük 1 milyar varil petrole ihtiyaç duyar hale gelmesi, onları tam anlamıyla Suudilere muhtaç bırakmaktadır. İkinci sebep silah endüstrisidir. Çünkü Obama’nın tutumu nedeniyle devasa ABD silah endüstrisinin pazar payının acilen genişlemesi gerekiyordu. Riyad ise iştahlı ve açgözlü bir şekilde fırsat kollayan bir müşteriydi. ABD’de silahlı helikopterler ve Patriodlar hazır bir şekilde bekliyordu. Dolayısıyla Suudilerin sıcak para ile istekleri bir anda ABD’li silah şirketleri için baştan çıkarıcı oldu. Silah sanayinin daralmış olması sonucunda ABD yönetimi özensiz davranmamasına ve dengelerin bozulabileceğini göz ardı etmesine neden oldu.

Bir üçüncü faktör daha var. O da İran. ABD Başkanları ne söylerse söylesin. İran her dönemde Orta Doğu’nun dengesini bozan en önemli unsuz olarak görülmeye devam edecektir. Şimdi de öyle oldu. Suudiler çok uzun bir dönemden bu yana ABD ile yakın ilişki içindeydi. Ayrıca diğer Körfez ülkeleri içinde en fazla istihbarat paylaşan ülke durumundadır. Bir önceki dönemde bozulan ilişkilerin yeniden düzeltilmesi Suudiler için Orta Doğu hâkimiyeti projesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle de Suudiler kısa bir zaman içinde ABD için Suudilerin öneminin vurgulanması adına ABD’li düşünce merkezlerine ve Lobi faaliyetlerine 18 milyon dolar harcadı. Bu çabalar da sonuç verdi ve Suudiler ABD’nin petrol ambargosunu kırarak planlanan alımdan 130 milyar dolarlık fazla petrol satabildi ve yakın dönem de meydana gelen olumsuzlukların etkilerini silebildi.

ABD ve Suudilerin dalgalı ilişkilerinin başlangıcı 11 Eylül’e dayanmaktadır. Saldırıların ardından, teröristlerin 19’undan 15 tanesinin Suudi çıkması sonucunda iki ülke arasında ilişkiler donmuştu. Kaldı ki uzun bir süre boyunca Usame Bin Ladin’in de Suudi vatandaşı olduğu saklanmıştı. Politikalarına uymasa da bu dönemde ki Başkan Bush mecburen Suudilere soğuk bir politika izlemiş ve onları adeta devre dışı bırakmıştı. Ancak ilerleyen dönemlerde ilişkiler Orta Doğu’da Saddam merkezli gelişmelere bağlı olarak yeniden değişime uğramıştı. Obama döneminde de benzer tutum izlendi. Ancak Suriye’de 2010 yılında başlayan Arap Baharı ile Esad rejiminin yıkılmasına yönelik ABD yardımları sorun teşkil etti ve iki ülke arasında soğuk rüzgârlar esti. Çünkü ABD, Suudi Arabistan’ı ve BAE’ni yapılan silah yardımlarının bir kısmının bölgedeki terör grupları olan El Nusra, El Kaide gibi gruplara aktarıldığı ile suçlamaya başladı.

2015’te başka bir olumsuz gelişme yaşandı. Suudilerin Orta Doğu hâkimiyeti politikasına darbe vuracak şekilde İran ile nükleer programın geliştirilmesi anlaşması yapıldı. Suudiler için bu tam anlamıyla bir yıkımdı. Kısa bir süre sonra da Obama tarafından Suudiler, İran ile beraber Orta Doğu’yu parçalama planı yaptıkları suçlaması geldi. Adeta Suudileri karalama kampanyası başlatıldı. 11 Eylül’ün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen bir anda o dönemde yapılmış ve basınla paylaşılmamış bir terör raporu basına sızdırıldı. Raporda özellikle o dönemde Suudilerin saldırganların kimliklerinin tespit edilmesini engellemek için büyük paralar akıttıkları ifade edilmekteydi. Rapor ABD senatosunda büyük yankı buldu ve zararın Suudi Arabistan’a ödetilmesi ve ilişkilerin askıya alınmasına yönelik teklifler hazırlandı. Ancak kasıtlı bir planın parçasıydı ve teklifler Obama tarafından ret edildi. Gelişmeler devam etti. Bu sefer Wikiliks belgelerinde Hilary Clinton’un resmi olarak Suudileri ve Katar’ı suçlayan yazışmaları ortaya çıktı. Bu yazılarda açık bir şekilde Suudileri DEAŞ ve diğer terör gruplarını desteklemekle suçlamaktaydı (Lemondediplomatique, Syndromed’abondon a Riyad).

Trump’a gelince, onun kampanya döneminde bu konuda sarf ettiği sözler ile Başkanlığının ilk dönemindeki yaklaşımları birbiriyle örtüşmekteydi. Ancak Orta Doğu’daki gelişmelerde Rusya ile ideolojik ve stratejik yaklaşımlar farklılaşmaya başlayınca Trump’ın da yaklaşımları bir anda değişti. Özellikle Rusya’nın siber saldırıları üzerine haberler çıktıktan sonra ABD eski dostuna yaklaşmaya başladı. Bu dönemden itibaren söylemler şöyle olmaya başladı. “ABD’nin eskiden beri tek bir düşmanı vardır. İran, İran, İran”. Suriye ve Irak’taki gelişmelerde ABD’nin hamleleri ancak Rusya ve İran tarafından kösteklenebilir olduğu gibi söylemler yükselmeye başladı ve Suudiler yeniden gözde dost haline geldi.

Yakın döneme gelecek olursak Suudilerin büyük paralarla destekledikleri Lobi faaliyetleri etkisini gösterdi. ABD medyasında Suriye ve İran karşıtı, Suudi destekli görüşler, çalışmalar boy göstermeye başladı. Örneğin NATO alanında çalışan bir merkez BAE’de ve Suudilerden 2 milyon dolar aldı. Ardından da bu merkezden İran’ın yanlış aktiviteler içinde beyan eden yazılar çıkmaya başladı. Çalışmalar Suudilerin istediği gibi İran’ın nükleer yapısını gizlice tehlikeli boyutlara taşıdığından bahsediyor ve acilen İran’a operasyon yapılması öneriliyordu. Bir başka merkez Suudilerden aldığı 1 milyon dolara yakın bir yardım karşılığında İran’ın Yemen’deki faaliyetlerinin bölgeye zarar verdiğini ve terörü körüklediğini anlatmaya başladı. Bu arada Suudiler bununla da yetinmeyerek seçim döneminde Hilary’nin danışmanının yönettiği merkeze 1 milyon dolar vererek Esad’ın insani yardımları engellediğini ve bu nedenle de rejimin devrilmesini beyan etmeye başladı. Bu liste uzayıp gitmektedir. Ancak 2014 yılından bu yana Katar’dan, Suudilerden 21.6, BAE’den 3 milyon dolar bu işlere aktarılarak Suriye’deki ABD politikası etkilenmeye çalışıldı. Amaç rejimin devrilmesi ve ABD’nin Esad’a karşı sert tutum takınması yönünde oldu.

 

 

Sonuçta paralar işe yaradı. İran yeniden gözden düştü. BAE ve Suudi Arabistan gözde dost haline geldi. Yemen’e ortak körfez hava saldırıları yapıldı ve son olarak Esad’ın gaz saldırısının yapıldığı Esad üssü ABD füzeleri ile vuruldu.

Orta Doğu uzmanları ABD’nin füze saldırısı sonrasında Körfezin bütün ülkelerinin sevinç dansı yaptığını söylemektedir. Ancak daha da önemlisi parayla da olsa ABD’nin Orta Doğu politikalarının değişebileceğinin kanıtıdır. ABD basını ise konuya şöyle yaklaşmaktadır. “Yeni dönemde ABD, geleneksel Orta Doğu politikasına yeniden dönmektedir”. Ayrıca yıllarca Suudilere düşmanca bir tutum içinde olan ABD basınının bir kısmı bile Suudilere yanaşır bir tutum içindedir. Bu da açık bir şekilde ABD basınının farklı çıkar grupları ile derin ve gizli ilişkiler içinde olduğunu kanıtlamaktadır. Öyle ki, Suudi kralından sonra tahtı devralması gereken Prens Muhammed Bin Nayef’in yerine Prens Muhammed Bin Salman’ın veliaht olarak seçileceği bile çok önceden basın ve Beyaz Saray tarafından biliniyordu ve bu sayede Başkan Trump doğru yöne kanalize edilmişti. Suudiler ise gayet memnunlar. Çünkü bir şekilde Obama ile soğuyan dostluk yeniden canlandırılmış durumdadır ve bu da Suudilerin Orta Doğu hakimiyetinde kaldıkları yerden devam etmelerini sağlayacak gibi görünmektedir. Bazı yayın organları bu dönemi şöyle değerlendirmektedir. “Yeni dönem Suudilere yaramıştır. Çünkü sürekli olarak insan hakları ve Yemen konusunda eleştirilen Suudiler bunlardan kurtulmuştur. Şimdilerde Başkan Trump’ın önceliği çok farklı yerlerdedir”.

ABD’nin dünya enerji politikalarında etkili olan senatörü John McCain yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmekle ünlenen söylemleri bile bu baskılar karşısında değişmek ve Orta Doğu hidrokarbon enerji kaynaklarının bugün ve gelecekte de çok önemli olacağı şekline girmek zorunda kalmıştır. Sonuçta bütün bu lobi faaliyetleri daha doğrusu milyon dolarlar sayesinde Suudiler bölgenin yeniden parlayan yıldızı haline gelmiştir. Bu da yakın dönem gelişmelerinde ABD-Suudi işbirliği içinde Orta Doğu’da dengelerin değişeceğinin işaretlerini vermektedir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar