Reklam
  • Reklam
Kan ve Ateş: Kuzey Irak Kürtlerinin Bağımsızlık Referandumu
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Kan ve Ateş: Kuzey Irak Kürtlerinin Bağımsızlık Referandumu

22 Eylül 2017 - 18:28

Daeş’in Irak topraklarında gerilemesi, Musul’un ve Kerkük’ün kurtarılması gibi Arap Yarımadasının önemli gelişmeleri, aslında bundan sonra sakin günlerin geleceğinin habercisi olmadı. Onun yerini askeri/politik yeni bir mücadele aldı. Kuzey Irak Özerk Yönetiminin bağımsızlık reformu hayali neredeyse yakın geçmişteki bütün sorunları unutturdu. Tam anlamıyla da teröristlerden boşalan bölgelerin hakimiyet mücadelesi oyunu sahneye konuldu.

Söz konusu alan oldukça geniş! Niniv ovalarından Irak’a ve oradan Suriye’ye ve Lübnan’a kadar geniş bir coğrafyada demografik yenilenme tabanlı dehşet bir mücadele izliyoruz ve uzun süre de izlemeye devam edeceğiz. Açık bir şekilde DAEŞ’ten önce buradaki yerel ve yerel olmayan güç merkezlerinin engellenerek durdurulduğu eski hayaller yeniden canlanıyor. Kuzey Irak’taki referandum çabaları da bütün coğrafyayı etkileyerek devam ediyor (Lacroix, Irak, le Referendumd’independance kürde critiqué).

Membiç bir Suriye kenti.100.000 kişi yaşıyor ve Türkiye sınırında. Buradan 280 kilometre içerde Rakka var ve DAEŞ’in elinde gibi görünse de her geçen gün burada gerileme yaşıyor. Irak’taki Kürtlerin hamlelerine paralel olarak bu hatta da benzer adımların atılması için hazırlıklar yapılıyor. Çünkü açık bir şekilde Kuzey Irak’taki referandumun sonucu ne olursa olsun, eğer Suriye’de Türkiye’ye paralel denize çıkışı olan bir koridor hayali gerçekleşmezse, referandumun hiçbir anlamı kalmayacak.Burada uğraşan yine Suriyeli Kürtler. İslami yaklaşım içinde birleştirici olmaya çalışıyorlar. Ancak bölge halkının çoğunluğu Arap! Kürtler aslında bu topraklarda azınlıktalar. Ama onlar tarafından kurulan kanton meclisleri her ne kadar eşit ve adaletli haklardan bahsetseler de silah ve polis güçleri onların elinde ve her türlü baskıyı değişik etnik ve mezhep gruplarına acımasız bir şekilde uygulamaktan çekinmiyorlar.

Bir başka örnek Haseki. Buradaki halkın da yarısı Arap, yarısı Kürt gibi. Ama baskın bir Kürt yönetimi var. Diğer grupların çoğu Türkiye’ye sığındığı için yeniden geriye dönmek artık onlar için neredeyse hayal! Kürtlerin baskıları çok ileri seviyede. Öyle ki bütün Arap okulları kapatılmış durumda ve Arap hocalar sürekli ölüm tehdidi altındalar.

Türkiye’de gerek basın ve gerekse de hükümet yetkilileri tarafından bütün dış güç merkezleri sürekli uyarılarak burada orta vadede belki de soy kırıma yol açacak gelişmeler olacağını ve PYD’ye yapılan yardımların DAEŞ’le mücadele bahanesiyle içlerinde çoğunluğun PKK teröristi olan milis gruplara dağıtıldığı anlatılıyor. ABD ise her türlü silah yardımını yapmaya devam ediyor ki bu açık bir şekilde ilerde Afganistan’da ortaya çıkan silah baronları benzeri bir yapının ortaya çıkmasına neden olacak bir gelişme. ABD sürekli bu silahların Rakka’nın DAEŞ’ten temizlenmesi için gerekli olduğunu söylüyor ve Rakka kurtarıldıktan sonra silah yardımlarının kesileceğini açıklıyor. Ancak bu hiçbir şekilde son model güdümlü tanksavarroketlerinin verildiğini açıklamıyor. Verilen silah sistemlerinin envanter dağılımına baktığınızda sanki ABD burada yeni bir kara gücü ve ardından da yeni bir İsrail yaratma hedefi peşinde koşuyor gibi duruyor.

Şam yönetimi sessiz ama çok aktif. Öncelikleri arasında kendi topraklarında Kürtlerin yürüttükleri faaliyetler yok ve hatta onlara ılıman bir duruş sergiliyor. Bu konu üzerine çalışan araştırmacıların görüşlerine göre Şam yönetimi ile YPG arasında gizli anlaşmalar yapılmış durumda ve her iki taraf da koydukları esasları çiğnememeye özen gösteriyor. Örneğin Kemaliye her ne kadar Kürtlerin elinde olsa da buradaki havaalanı Şam kontrolünde ve iki taraf da bu konuda birbirlerine ters düşmüyorlar. Öyle ki, bazı çalışmalar, YPG’nin tamamı olmasa da bazı unsurlarının Esad’ın gizli askeri gücü olduğunu kanıtlarıyla sunuyor. Bu nedenle Esad Kürtlerin yayılmasını kendi başarısı gibi görüyor (La croix, Irak, Syrie, apresDaeş a commence).

Suriye’deki gelişmeler aslında Kuzey Irak Kürt yönetimine iyi gelmiş durumda.Çünkü bütün güç odakları Suriye ile ilgilenirken onlar son hazırlıklarını yaparak bağımsızlık reformuna gittiler. Şöyle deniliyor. “Irak’ta Daeş ile mücadele Kürtleri uyandırdı. Ama Suriye’deki Kürt gruplar denize çıkan bir koridor konusunda başarılı olamadılar. Bu da bağımsızlık referandumunu neredeyse boşa çıkarır nitelikte”. Irak’ta Daeş ile mücadelenin Kürt Peşmergelere verilmiş olması, onlarda bir tür umut yarattı ve Musul temizlenme noktasına geldiğinde Mesut Barzani tarafından 7 Temmuzda 25 Eylül bağımsızlık referandumu açıklaması geldi. Kürt yöneticiler tarih boyunca bunun en güzel zamanlama ve fırsat olduğunu belirtiyorlar. Peki ama referandumdan evet çıktığı takdirde ne olacak? Tabii ki hemen bağımsızlık gelmeyecek. Büyük ihtimalle de hiçbir zaman gelmeyecek. Çünkü Türkiye ve İran bu konuda oldukça rahatsız ve çok sert açıklamalarla dile getiriliyor. Boru hattının kapatılmasından kapılar üzerinden ticaretin engellenmesine kadar birçok seçenek ortada. Ama Kuzey Irak Kürt yönetimi uluslararası toplumun burada yaşayan beş milyon Kürtün açlıktan kıvranmasına müsaade etmeyeceği yönünde düşünüyor ve yollarına kararlı bir şekilde devam ediyor. Benzer şekilde ABD, Bağdat ile Erbil yönetimleri arasında çıkabilecek bir çatışmanın terörle mücadeleyi aksatacağı ve zorlukla elde edilen kazanımların bir anda yok olabileceği için endişeli ve açık bir şekilde referandumdan vaz geçilmesini istiyor (La corix, Kurdistan, un referendum a hautrisques).

Buradaki diğer bir sorun alanı da Kerkük! Bize göre Türkmen şehri ve bu şehrin referanduma dahil edilmesi uygun değil. Bağdat yönetimi de buna karşı ve Kerkük valisini görevden aldı ama vali koltuğunu bırakmadı. Çok büyük petrol kaynakları nedeniyle Kerkük Kürtler içinde vaz geçilmez nitelikte ve ilerde kuracakları devletin parasal gücünün nüvesini oluşturacak. Ama Arap Yarımadası hidrokarbon kaynakları ile aradaki açık kapatıldığı takdirde Kerkük petrolü hiçbir yere ulaşmaz ve parasal bir kazanca da dönüşmez. Bu yüzden Suriyeli Kürtlerin denize çıkışı olan bir koridor ısrarı devam ediyor.

Kuzey Irak’ta zannedildiği gibi tek bir grup yok. Mezhebi farklı hatta Hıristiyan olan gruplar bile var. Hepsinin de hedefi değişik ve kendisine göre önemli. Ama en önemlisi Sünni ve Şiiler arasındaki mücadele. Çünkü Şiilerin arkasında İran var ve Lübnan üzerinden Hizbullahı desteklemeye devam etme isteği vaz geçilmez boyutta. Zaten Daeş sonrası Lübnan’a yardımları gitmiş olmalı ki, Lübnan’da Şiilerin çoğunlukta olduğu Hizbullah kenti Baalbek’te bugünlerde festival havası esiyor.

Irak başbakanı Haydar El Abadi, El Maliki yapısında değil. Bu da Kürtlerin çok rahat etmesine neden oluyor. Musul ve Kerkük petrol merkezlerinin Bağdat’ın bütüncül bir yapıda olduğu takdirde değerli olacağını ifade ediyor ve gayet te haklı görülüyor. Bu açıdan konuya yaklaşarak Musul’da askeri ve politik ayrı ayrı olmak üzere iki başkanlı bir yapı getirilmesini öneriyor ve bunlardan birisinin ya da ikisinin de Bağdat’a bağlı olmasını istiyor.

 

Bu gelişmeleri dikkatle takip eden iki merkez daha var. İran ve Suudi Arabistan. Tarihi mezhepsel çatışması olan bu iki devlet de gelişmeleri dikkatle takip ediyor. İran 2003 sonrasında zaten Irak Başbakanı El Maliki sayesinde kendisine bir hareket alanı yaratmıştı. Bu etki alanını uzun bir süre Daeş ile mücadelede de kullandı ve şimdi Kürt referandumu sayesinde bunu kullanacak bir fırsat çıktı gibi görünüyor. İran için kendi topraklarından Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’e uzanan Şii Hilalinin bozulmaması çok önemli ve bu yüzden Irak’ın Sünni toplumundan faydalanacak Suudiler ile büyük bir mücadele başlatacak gibi!

Burada diğer bir aktör İsrail. O ise Şii hilalinin kırılması peşinde ve bunun Kürtlerle gerçekleşme ihtimali nedeniyle referandumu destekler şekilde hareket ediyor. İsrail denildiğinde de akla Filistin sorunu ve Kuzey Irak Kürt Yönetiminin Filistin direnişini örnek mi alıyor sorusunu akla getiriyor. Ancak Filistin direnişinin doğasının çok farklı olduğunu ve neredeyse 1917’deki Belfur deklarasyonundan sonra tam olarak yüz yıllık bir mücadele sonrasında hala taşların oturmadığını ve hala çatışmaların devam ettiğini dikkate alınca Kürt referandumun Türkiye, İran dahil bütün Arap Yarımadasına huzur getirmeyeceği ortaya çıkıyor.

Kuzey Irak’ta sürekli olarak beş milyonluk bir Kürt nüfusundan bahsediyorlar. Bunu kanıtlamak içinde en az üç yüz kilometrelik mesafelerden ve Irak’ın her tarafından Kürtleri Erbil’de toplayarak gösteriler yapıyorlar. Ancak bu tamamen demografik bir yalan! Çünkü hem o kadar değiller, hem de bu bölgede baskılanan değişik etnik gruplar ve değişik düşüncede Kürt grupları var. Dolayısıyla referandumdan çıkacak bir evet ne bölgeye huzur ne de Kürtlere mutluluk getirmeyecektir. Mesut Barzani’ye gelince o dedesinin 1949’da sadece bir yıl kadar ayakta kalan SSCB tarafından İran’a baskı maksadıyla kurulmuş ve sonra da dağıtılmış Muhabbat Kürt devletini gerçekleştirme hayalinin peşinde. Ne yazık ki bu hayalin bütün bölgeyi kana boğabileceğinin farkında değil.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar