Reklam
  • Reklam
Merkez Bankası Bağımsızlığı Deyince
İbrahim Attila ACAR

İbrahim Attila ACAR

Merkez Bankası Bağımsızlığı Deyince

12 Temmuz 2019 - 19:40

 

Merkez Bankası Bağımsızlığı Deyince

Hazine devletin kasasıdır. Yönetimler buradaki kaynakları yöneterek ülkenin refahını, büyümesini ve ekonomik iyileşmesini sağlar. Olur ya Hazinede para bittiğinde ne olacak? Bu beklenen ve istenen bir durum değildir. İşte yönetim de burada devreye girecek, o paranın bitmemesini sağlayacaktır. Bu yüzden yönetim, elinde bulunan birbirinden farklı araç ve kaynakları devreye sokacaktır. Merkez Bankası da bu araçlardan birisidir.

Merkez Bankası Başkanı 4 yıllığına Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Siyaset ya da idarenin tek taraflı kararla atadığı bir başkanın bütün sorumluluğu siyasi iktidardadır. Yetki ya da güç siyasi otorite tarafından verilir ve gerektiğinde de geri alınır. Sorumlu hep siyasettir. Bağımsızlık ise araçtır. Bu durum, bütün demokratik ülkelerde böyledir. Atama ile ilgili tek taraflı olarak kararını veren idare, başarısız bir yönetim oluşturduysa sonuçlarına da katlanacaktır. O halde bugün tartışılan konu nedir?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı’nın görevden alınmasının merkez bankasının bağımsızlığına halel getirip getirmeyeceği hususu ciddi bir gündem konusu olmuştur. İdarenin bütünlüğü içerisinde, idarenin başının siyasi sorumlu olarak kendi yönetimini oluşturma hakkı vardır. Sorumluluk konusu da bunu gerektirmektedir. Bir gece ansızın görevlere atamalar olabildiği gibi bir gece ansızın da görevden almalar görülmesi aynı ölçüde tabii karşılanabilmelidir. İktidar kendi mantalitesi içerisinde tutarlıdır. Hesap günü geldiğinde “oy pusulaları” ile hesaba çekilen atanmışlar değil, seçilmişlerdir…

Hukuken de bu konu gereğinden fazla köpürtülmekte ve tartışmalarda ortaya ilk yapılan servislerden biri olagelmektedir. Merkez Bankası başkanının atama usul ve esasları, ilgili hukuki düzenlemelerle yapılmaktadır. Siyasi otorite de bu çerçevede, hangi usul ve esaslarla yetkilendirdiyse, aynı yöntemlerle bunu geri alabilir. Hukuk devletinin gereği budur. 2001 krizi sonrası TCMB’nin “araç bağımsızlığına sahip” bir kurum olarak tanımlanması TBMM’de kabul edilmişti. Bugüne kadarki yapılan işlemler bu sürecin bir parçasıdır.

Merkez Bankası bir ülkede bankaların bankasıdır. Halkın güvencesi, devletin de para politikaları konusunda hem kontrolörü hem düzenleyicisidir.  Merkez Bankası politikaları ile dahi “varlığı yeter” bir kurum durumundadır. Piyasaların güven kaynağıdır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda bu durum, Temel görev ve yetkilerin anlatıldığı 4. Maddede “Bankanın temel amacının fiyat istikrarını sağlamak” olarak belirtilmektedir. Bankanın bu amacı gerçekleştirmek için uygulayacağı para politikası ve araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği söylenmektedir. Bağımsızlık konusu bu konu ile sınırlıdır.

Bağımsızlığına gölge düştü mü? Ne oldu da başkan öyle görev süresi bitmeden görevden alındı sorusunun cevabı yine TCMB kanununda yer almaktadır.  Öncelikle kanunda geçen “hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını desteklerken” ibaresi hükümet ile TCMB arasındaki uyuma dikkat çekmek içindir. Bunu ifade eden, kanundaki görev ve yetkilerin tanımlandığı hükmün b) maddesi de şöyledir:

“b) Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri almak…”

Bu ifade ile TCMB, hem hükümetle işbirliği içerisinde olacak, hem de bağımsız olma gibi bir zorluğun başarılması görevini yerine getirecektir.

 

Sürekli faiz silahı ile yürüyen bir Merkez Bankası kısa vadede sonuç almış gibi görünse de orta vadede sistemi kilitlemeye adaydır. Bunun için kura karşı yüksek faiz politikasını kullanan, ülkeye fon çekme konusunda faizi hep bir “yem” haline getirmeye mecbur kalan bir Merkez Bankasının, siyasetten bağımsız, tek başına bunu başardığı görülmemiştir. Bu yüzden faizin yüksekliği sayesinde oluşan rahatlığın, ya da faizle gerçekleştirilen iyimserliğin bir ağrı kesiciden farkı yok gibidir. Ağrının kaynağı giderilmedikçe ağrı kesiciye bağımlılık kaçınılmaz olacaktır. Merkez Bankası başkanlarını tartışmak yerine, politikaların sürdürülebilir olup olmadığını değerlendirmek ve belirlenen hedeflere ulaşma konusunu ele almak daha doğru olacaktır.

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar