HAZIR BOĞAZIMA KADAR ROMANTİZME BOĞULMUŞKEN..


Oooo nasıl yani?

E ortama baksana romantik olunmayacak gibi mi? Sanki Ada’nın bütün
kuşları, çiçekleri, Deniz ve Güneş beni benden alabilmek için ortak karar
almış en güzel oyunlarını oynuyorlar..

Acaba haftasonu kaçamağım mı güzeldi yoksa oralara bakarken içim güzel
olduğu için mi güzel göründüler bana..
Benim gözüm ile baktığım manzara arasında saydam bir boru silindir düşünün
o silindirin içinde neler mi var?

Acı var mesela hayatta en yakınlarınızdan birine üç ay ömür biçilseydi ve
sizin elinizde yapacak hiçbir şey olmasaydı nasıl bir ruh halinde
olurdunuz?

Depresyon var mesela yıllarca yok ucu görünmeyecek dediğim bitmek
bilmeyen saatler, günler, geceler.. Nereye gitsen sığamama durumları
falan.. Günde iki antidepresan içerek deliliğime delilik eklediğim
günler..

Hayalini milyon kere kurduğum defalarca olmayacak dediğim üniversite de
hoca olma özlemim var.. İşe giremedikçe kendimle kavgalarım ne kadar
gereksiz bir insan olduğuma defalarca kanaat getirişlerim, kendimden
tiksinişlerim var..

Üzüntüden bilincimin kapanması hatta bu sebeple iğne yiyişlerim var..
İnsanın hayatında onu mutluluk edecek tek dal olmaz mı? Olmadığı olurmuş.
Gördüm. Bir can yokmuş yanımda gerçek bir sohbet.. Tek bir haz aldığım
an.. Yokmuş hiçbir şey..
 

Anksiyetem var uçağa bile binemiyordum bir ara, yatağa gitsem bir türlü
gitmesem olmaz resmen kabus böyle sağdan sağdan geliyordu.. Yıllardır
uğramaz oldu unuttum bile şaka gibi..
 

Ya kendimle kavgalarım.. Nasıl büyütürdüm onları gözümde. En insani
duygularımla bile barışamamam ama işin garip kendimi duygularımdan dolayı
suçladığımın farkında bile olmamam..
 

Uykusuzluklar ya da uyusam bile acayip rüyalar. Rüyanın etkisiyle güne
hiç başlayamadan günü bitirmeler..
 

Bir kere kendim olamamışım ki nasıl barışayım kendimle.. Hep başkalarına
kendimi beğendirme çabaları, bir onay alma ihtiyacı.. Düşündükçe
deliriyorum. Bütün dünya üstüme gelse artık aslaaaaa! Şükür içimdeki
Vandeta ruhuma en sevdiğim yanım o.

Çağatay bana demiştin ya “Hocam bir film repliğinde duydum masumiyetimiz
bozuluyor ondan bu mutsuzluklar” diye. Ben de demiştim ya “Hayat aslında
belki bu masumiyet dışı duygu ve davranışlarımızı affedebildiğimiz yani
kendimizi affedebildiğimiz, her koşul ve duygu durumunda kendimizi
anlayabildiğimiz ve barışabildiğimiz kadar güzelse ve biz bunu
ıskalıyorsak. Şimdi bir insanın bilerek canına zarar vermediğim sürece
Allah’ı gelse beni kendime değersiz hissettirmez gibi geliyor. İşte öyle
güne güzel güzel başlamalarım, baktığım yerdeki güzeli görmem bundan
kaynaklı. Ben insanları, doğayı, fırındaki Ayşe teyzemi, temizlikten
sorumlu Selman’ımı kendimi anlayıp affettikten sonra sevebildim. Koşulsuz
sevgiyi de kendimi koşulsuz sevince öğrendim. Yıllarca sürebiliyor bu
barışma hali ama ödül büyük işte. Bence yola çıkmaya değer. Bu yazı Evren
Pirinççiler’in manevi katkısıyla yazılmıştır. (Öğrencilerime Dip not;
“Biliyorum hepiniz finallerden dolayı ruhen bitik vaziyettesiniz ama keşke
“elinden gelenin en iyisini yap ama olmazsa valla çok da değmez” temalı
kapsülü bilinçaltınıza versem de bilme boyutunda değil de farkındalık
boyutunda kavrasanız. Dualarım sizinle..)