"Küçük bir hikaye"


Eşi kötü bir insan değildi. Sadece kendi değildi. Kendi olmadığının da farkında değildi. Hoş kendi olamayanlar kendi olmadıklarının farkında olmayanlar değil miydi…

Bir hafta kadar önce aradı. Anlatmak istedikleri vardı. Yaz dedi yazdım.. Durumları iyiydi hatta çok iyiydi. Evlilik hayatı boyunca eli sıcak sudan soğuk suya değmemişti. Ama durumlarının iyi olması mutlu olacakları anlamına gelmiyordu. Aslında eşini de çok severek evlenmişti. Ama evlilik öncesi ile evlilik sonrası duygu durumlarının herkes için  bir olmadığını biraz geç farketmişti. Üniversitenin son sınıfına zor sabretmişti bu güzel adamla evlenmek için. Peki bu kadar acele niyeydi? Kaçtığı kimdi? Kendi mi? Yoksa duygularını ve kendini tam ifade edemediği ailesi mi? Yoksa niye insan bu kadar erken evlenmek istesindi ki? Doya doya bir baba kız ilişkisi yaşama fırsatı da olmadı. Belki baba açıkları kendinden biraz büyük bu adamla kapatabilirdi. Ama o bütün bu duygularla yüzleşmek yerine kaçmayı tercih etti. Tıpkı gençlerin yurtdışına kaçmak istemeleri gibi..Ama kaçtığın şey ne gariptir ki kaçtığın mesafe kadar gelip seni daha acımasızca yakalayacaktı. Çünkü hayatın amacı bu değil miydi? Kabullenemediğin, farkına varamadığın, barışamadığın seni,  sana olaylar ve duygular yöntemiyle göstermek..Elbette o da diğerleri gibi bir gün bunun bedelini ödeyecekti.

Evliliğin daha ilk aylarından başlamıştı sıkıntılar. Aslında kadın çocuklukta yaşadığı duygu durumlarının tekrarını yaşıyordu daha doğrusu çekiyordu tabi bunların güvenlik alanları olduğunun farkında olmayarak. Tıpkı ailesinden hissettiklerini hissettirecek, o duygu durumlarını yaşatacak bir adam çekmişti kendine. Bu tam anlamıyla değersizlik değildi ama yetersizlik ve “sen yapamazsın küçüksün, beceremezsin “ kalıbı ile girdiği duygu durumu. Eşi de tıpkı ailesinden aldığı duygusal miras kalıbını getirdi çeyiz olarak. O da erkek egemen bir ailede büyümüştü. Kadınlar daha silikti orada. Karısının getirdiği kadınlık mirası ile kendisinin getirdiği erkek mirası tam da burada örtüştü ve birbirlerini buldular pardon çektiler. Ama yaşadıkları duygular, getirdikleri miraslar bir evliliği aşkla yürütecek gibi değildi. Zamanla hiçbir şey konuşamaz hale geldiler. Ama ilginç bir şekilde kadın evliliğinde bir sorun olmadığında ısrarlıydı. Ne garip bastırdığı neydi ki? Acaba babasının onu bir boşanma halinde sevmemesi mi? Yaşadığı rahat hayattan vazgeçmeme isteği mi? Güvenlik alanını kıramama mı? Bir sürü bir sürü şey Bilemeyiz! Bildiğimiz tek şey kadının farkındasızlığı..Ve sonunda olması gereken oldu  kadın depresyona girdi. Kabus dolu bir buçuk sene.. Anlamıyordu bir türlü, görünen hiçbir sıkıntı yok hatta hayat sunabileceğinin kat ve katını sunmuş ama o depresyonda.. Ne zamana kadar? Ta ki biri çıkıp O’na depresyonunun sebebini gösterene kadar. Sonra ne mi oldu? Mucizeler.. Bir başka yazıda…