BİR YAŞAM DİLİ OLARAK "ŞİDDETSİZ İLETİŞİM"

Doktor Marshall B. Rosenberg’in (1934-2015) neredeyse ömrünü adadı diyebileceğimiz iletişim tekniği “Şiddetsiz İletişim” (Nonviolent Communication), evimizde ve toplum içinde yaşadığımız sorunların bir çoğunu çözebilecek nitelikte yol göstericiliğe sahip çok kapsamlı bir psikoloji kitabı özünde.


BİR YAŞAM DİLİ OLARAK

Tekniğin tüm detaylarını aynı isimli kitabında toplayan Rosenberg, şiddetsiz iletişim tekniğini en kısa haliyle “insanı gönülden vermeye yönelten bir iletişim yolu” olarak tanımlıyor: “Şiddetsiz iletişimi kendimizin ve karşımızdakinin derinlerindeki ihtiyacı duymak için kullandığımızda ilişkilerimizi yepyeni bir ışıkta algılamaya başlarız.” Söylemesi oldukça kolay; uygulaması ise bir o kadar zor olan her psikolojik yöntem gibi şiddetsiz iletişimi de bol farkındalık ve pratik ile hayatımıza kalıcı olarak almak kesinlikle mümkün görünüyor.

İletişimde kullandığımız dilin psikolojik derinliğini anlamak adına kitaptan birkaç örnek inceleyelim:

İfadeleri izleyen parantezler, eylemlerden (kendimiz yerine) kimi veya neyi sorumlu gördüğümüzü belirtir.

“Mecbur kaldığım için odamı temizledim.” (Özünde belirsiz kişisel olmayan güçleri suçluyoruz.)
“Alkolik olduğum için içiyorum.” (Durumumuzu, teşhisimizi veya kişisel veya psikolojik geçmişimizi suçluyoruz.)
“Çocuğuma sokağa kaçtığı için vurdum.” (Başkalarının eylemlerini suçluyoruz.)
“Patron bana söylediği için müşteriye yalan söyledim.” (Otoritenin emirlerini suçluyoruz.)
“Sigaraya tüm arkadaşlarım yaptığı için başladım.” (Grup baskısını suçluyoruz.)
“Bu ihlal için seni okuldan uzaklaştırmak zorundayım çünkü bu okul politikası.” (Kurumsal politikaları, kuralları ve düzenlemeleri suçluyoruz.)

Peki bunun nesi bu kadar derin?

Kullandığımız dil gerçeklik algımızı şekillendirir. Kelimenin tam anlamıyla, kullandığımız kelimeler dünyayı nasıl gördüğümüzü belirler. Belirli ifadeleri kullanmazsak, belirli şeyleri göremeyiz. Örneğin, “patronum beni deli ediyor” derseniz, gerçekten de başka birinin sizi “çıldırttığını” düşünürsünüz. Bunun yerine “Bu ilişkide istikrar ve tutarlılık istediğim için hayal kırıklığına uğradım” derseniz, kendinizi duygularınız üzerinde kontrol sahibi olarak görür ve ne istediğinizi açıkça belirtirsiniz. İkili ilişkiler seviyesinde bakıldığında kullandığımız çoğu cümlenin “ben” odağından çok “sen” odağında -yani kontrol edemediğimiz/içini asla tam bilemeyeceğimiz bir ikinci kişi odağında- olduğunu fark ederiz. “Mesajıma cevap vermeyerek beni ne kadar önemsediğini gösterdin” dediğimizde, derdimizi anlatmaya yönelik bir cümledense yargı içeren bir tespit cümlesi kurduğumuzun çoğu zaman farkında olmayız. Sağlıklı iletişim iki taraflı ilerleyen bir süreçtir ve asıl amaç anlaşmaktır. “Mesajıma cevap vermediğinde kendimi önemsiz hissettim, neden cevap vermediğini bilmek beni rahatlatacak.” gibi bir cümle kulağa didaktik ve günlük akışta çok yapay gibi gelse de pratikte kısa sürede doğru şekilde anlama ve anlaşmaya kapı açacaktır.

Yöntemi bizlere tanıtan Rosenberg'e göre doğru iletişimin 4 aşaması vardır:

1- Gözlem — olan biteni anlamak adına yargısızca gözlem yapmak gerekir

2- Duygu — nasıl hissettiğimizi de anlamak ve karşı tarafa hissettirmek gerekir

3- İhtiyaç — bu duygunun altında yatan karşılanmamış ihtiyaç nedir?

4- Talep — ihtiyaca yönelik spesifik bir eylem olmalıdır.

Bir cümle içinde kullanıldığında şöyle görünür:

“___ olduğunda, ___ hissediyorum, çünkü ___’ye ihtiyacım var. Bu nedenle, şimdi ___ istiyorum.”

Kurduğumuz cümlelerin kaçı emir içeriyor, kaçı rica; ya da kaç tanesinde çoktan yargılayıp etiketlediğimiz bir durumu aktarıyoruz, kaçında yargısızca anlamaya çalışıyoruz? Sadece bu soruları kendimize sorarak kavga ve öfke patlamalarından kaçınabilir, çözüme giden iletişim ağları kurmaya müsait hale gelebiliriz.

Şiddetsiz iletişim yolunu uygulamaya niyetlendiysek öncelikle beynimizin ürettiği duyguları ve düşünceleri ayırt edebiliyor olmamız gerekir. “Kendimi sorumluluk altında hissediyorum” cümlesindeki “hissediyorum” bir histen çok bir düşünceyi anlatır. Bir histen bahsederken “hissediyorum” diye eklemenize gerek bile kalmaz, tedirgin hissediyorum ile tedirginim yapılarının aynı şeyi anlatması, örneğin. Peki bu tespit iletişim sırasında neden önemlidir?

Beynimiz bir duygu ürettiğinde bunu karşılanmış ve karşılanmamış bir ihtiyaçtan referans alarak ortaya çıkarır. Gözlemlediğimiz üzere herkesin her duruma verdiği tepki aynı değildir, çünkü herkesin ihtiyaç şeması bir diğerininkinden farklı şekillenir. İhtiyaçlarımız karşılanmadığında acı içinde, bıkkın, hüzünlü, tükenmiş, usanmış veya hassas olabiliriz. Bir başkası ile tartıştığımızda büyük tepkilerimizin altında yatan sebebi anlaşılmamak olarak tanımlayabiliriz fakat bu tanımın kendi içinde yargı ve etiketleme içerdiğini belki de hiç bilmeyiz. Anlaşılmadığımız düşüncesini bir kenara alıp, ortaya çıkan duyguya ve sonrasında ihtiyaca odaklanırsak konunun karşımızdaki ile değil kendimiz ile ilgili olduğu farkındalığına erişebiliriz. Bu da bizi yargısız bir iletişime taşır.

“Şiddetsiz İletişim” sağlıklı birey ve toplumlar inşa etmek adına bireylerin özümsemesi gereken çözüm odaklı bir iletişim yöntemi olarak önerilmeye devam ediyor. Bir çocuğun ya da bir yetişkinin geçmişte kalmış çocukluğunun karşılanmış her ihtiyacı olumlu bir duyguyu besleyecek ve ne kadar olumlu duygu beslenirse o kadar çözüm odaklı iletişim ağları kurulabilecektir. Merak edenler için, Rosenberg'in yöntemini tüm detaylarıyla anlattığı, içinde şiddetsiz iletişim alıştırmaları ve psikolojik tanımlamalar barındıran kitabında çok daha detaylı bilgiye ulaşmak mümkün.