İYİ Parti Meral Akşener 24 Mayıs Konuşması Ankara'da seçim vaatlerini açıkladı ve kampanyasını başlattı

İYİ Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı 24 Mayıs Pazartesi Meral Akşener seçim çalışmalarını Ankara'dan başlattı. Seçim vaatlerini de açıklayan Meral Akşener'in konuşması sırasında kanallar yayınlarını kestiği ve yayınlamadı o konuşma...

ATO Congresium'daki İYİ Parti ‘Cumhurbaşkanlığı Seçim Kampanyası Başlangıç Toplantısı’nda salon hınca hınç dolu. Yoğun güvenlik önlemi var. Salona girerken dışarıda iki kez, içeride de bir kez üst araması yapılıyor. Ana salon doldu. Koridorlar da çok kalabalık. Dışarıda kalanlar için dev ekranlarda canlı yayın yapılıyor. Genel Sekreter Aytun Çıray ve Genel Başkan Yardımcıları salonda yerlerini aldı.

AÇILIŞ KONUŞMASINI ÇIRAY YAPTI

İYİ Parti Genel Sekreter Çıray bir açılış konuşması yaparak “Milletin içinden çıkan, milletin imzaları ile aday olan ve milletin oylarıyla seçilecek Genel Başkan Akşener'in büyük vizyonunu dinleyeceğiz. Türkiye’yi yeniden güzel günlere taşımak isteyen bir liderle çalışmaktan onur duymalıyız.” dedi. Ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasına geçildi.

İLLERE CANLI YAYIN BAĞLANTISI

Salonda her sandalyeye Türk bayrağı ve Akşener posteri bırakılmış durumda. Saygı duruşunun ardından salondaki dev ekrandan kurulan bağlantılar ile Türkiye’deki illere bağlanılarak canlı yayınlar yapıldı. Canlı bağlantılarda herkesin yüzünün güldüğü, iyimserlik havasının oluştuğu vurgulanıyor. Canlı bağlantılarda halk ‘Cumhurbaşkanı Akşener' diye slogan atılıyor. Salon da bu sloganlara katılıyor. Ardından İYİ Parti Lideri Akşener'in partiyi kurma çalışmaları ve parti kurmasından sonraki yurt gezilerine ilişkin mültivizyon çalışması ekrandan yayınlandı. Görüntülerde Akşener’in İçişleri Bakanlığı ve Meclis Başkan vekilliği yaptığı döneme de yer verildi. CHP'li 15'ler de mültivizyonda yer buldu. Akşener'in CHP'den İyi Parti'ye geçen vekillere teşekkürü salona dinletildi.

AKŞENER SAHNEYE GELDİ

Daha sonra İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kürsüye geldi. Akşener'in konuşması satır başlarıyla şöyle:

'Devlet insanı bir tehdit unsuru gibi göremez'

Engelleri aşmak istiyorsan önce insanı seveceksin. Önce insanı seveceksin ki, engel aşma azmi nedir göreceksin. Önce insanı seversen, önündeki tüm dağlar düzlük olur, yürür gidersin, adaleti eşit dağıtmak bir lütuf değil olağan bir durum olur. Önce insanı seversen, insana dair farklılıkları kabul etmek devletin lütfu olmaz. İnsanın insan olmaktan gelen farklılıklarına saygı duyarsın. Devlet insanı bir tehdit unsuru gibi göremez. Kendine göre iyi olanı tutup, kötü olanı uzaklaştıramaz. İnsanı seversen, onu 'Bizden-sizden' diye ayıramazsın. Kimden olursa olsun, onun acı çektiğini bilirken evinde huzurla uyuyamazsın. İnsanı seversen, 'Benim çocuğum' diyemezsin. Tüm çocuklar bizim çocuğumuzdur, çocuk üşürken benim evim, benim sofram diyemezsin. Başını yastığa huzurla koyamazsın, koymamalısın. Bugün burada sizlere seslenirken, sizlerden öteye her bir rengi, sesi, fikriyle dünyanın en güzel milletine seslenmek istiyorum. Canımdan, canımızdan aziz milletimiz, Cumhurbaşkanlığı adaylığına karar verirken düşündüğüm tek şey var. Son yıllarda insanla-devlet arasında gittikçe derinleşen uçurumu ortadan kaldırmak. 

14 Mayıs 1950'nin yıl dönümü

Kim bilir belki de bugünün çok partili siyasi hayatın, d emokrasiye uygun ilk seçiminin yıl dönümüne rastlaması manidar bir tesadüftür. Demokratik usüllerle 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye demokrasi tarihinde bir büyük değişim yaşamıştır. Bugün millet yeniden bir büyük değişime ihtiyaç duymaktadır. Biz bu bu ihtaycın farkındayız. Farkında olduğumuz için de milletimize güvendik. Milletim beni mahçup etmeyerek, büyük zorluklara rağmen sadece 6 saat içinde 100 bin imza vererek, bir kez daha demokrasimize sahip çıktığını göstermiştir. İşte o milletle yürünemeyecek yol, geçilemeyecek engel yoktur.

'Amacımız devletin milletin tepesinde bir yumruk olmasına son vermek'

Bizim temel amacımız devletin, iktidar eliyle milletin tepesinde bir yumruk olarak durmasına son verip, o yumruğun yerini, milletin omuzuna dokunan ele bırakmasını sağlamaktır. Gittikçe artan şekilde hırpalanan insanlarımıza 'Yalnız değilsin' diyoruz ve bu anlayışı da devlet anlayışıyla birleştirmek istiyoruz. Çünkü ülkemizin siyasal iklimi soğuk ve havası da oldukça karanlıktır. Milletimiz böyle karanlık bir havayı hak etmiyor. Biz de bu havanın değişmesinde, milletimizin yeni ve refahlatıcı bir iklim talep etmekte son derece kararlı olduğunu görmekteyiz. 

'Artık bu yorgun ve yıpranmış defterin kapanması gerekir'

Bugün sizlere 16. yılını yaşamakta olan bir iktidarın eleştirisi ağırlıklı bir konuşma yapmayacağım. Buna lüzüm hissetmediğim için değil. Bir siyasi partinin lideri iktidarının 16. yılında milletine adalet ve özgürlük vaadeden bir manifesto yayınlamaya ihtiyaç duyuyorsa, milleti saf yerine koymaktan öte, kendi tükenmişliğini itiraf ediyordur. Sözün tükendiği yerdir. Artık bu yorgun ve yıpranmış defterin kapanması gerekir.

'Türkiye umutsuz gençlerin ülkesi oldu'

Aziz milletimiz, Türkiye'de 7 milyon 500 bin çocuk geçtiğimiz kışı üşüyerek, yeterli şekilde beslenemeden geçirdi. Bu bilgi önüme geldiği günden beri hiç aklımdan çıkmıyor. İstanbul'da yaşayan bir genç kızımız, umutla geleceğine bakmak dururken, 'Verildiği kadar değil, hak ettiğim kadar bir gelecek istiyorum' diye isyan ediyor. Farkında mısınız? Türkiye umutsuz gençlerin ülkesi oldu. Oysa ülkemizin kuruluş süreci, hatta daha da geri gidiyorum,  tüm bir tarihimiz umutların ülkesi olduğumuzu gösteren işaretlerle doludur. Ülkemizin, özellikle de gençlerimizin üzerine örtülen umutsuzluk örtüsünü kaldırmak zorundayız. Gençlerimizin umutlarını ve hayal kurma özgürlüklerini onlara yeniden vermek zorundayız. Bunun için acilen bir şeyler yapmamız gerekiyor. Önümüzde uzanan 21. yüzyılı kaybedemeyiz. 

Devlet vizyonunu paylaştı

21. yüzyılın ilk çeyreğinde yeni dünyadaki pozisyonumuzu güçlendirmek zorundayız. Devleti yönetenlerin birinci görevi, devletle dünyayı buluşturmak olmalıdır? 'İyi de nasıl?' dediğinizi duyar gibiyim. Bugün sizlerle Cumhurbaşkanı olduğumda Türkiye'de nasıl bir devlet, nasıl bir vizyon olacağını paylaşacağım. Öncelikle bilinmesi lazımdır ki, devleti yönetmek ayrı şey, gündelik politikaların peşine takılmak ayrı şeydir. Maalesef Türkiye'nin son yıllardaki en büyük şanssızlığı da bu noktada olmuştur. Devletin geleceği geçici, gündelik iktidar hırslarına feda edilmiştir. Son yıllarda kendisine yapılmış tüm yanlışlara, tüm haksızlıklara karşı nasıl bir ülkedir hatırlatmak isterim. Türkiye bir verdiğinizde bin karşılık alacağınız bir verime sahip toprağa, kültüre, insan kaynağına sahip bir ülkedir. 

'Bizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten bunu öğrendik'

Türkiye üzerine oynanan tüm oyunları bozma, düşmanın gücü ne olursa olsun üstesinden gelme yeterliliğinin kanıtlarıyla dolu bir tarihe sahiptir. Türkiye her hangi bir ferdine, tek bir ferdine tehdit hissettiği an, küskünlüğünü unutup bir araya gelen uğruna ölünesi bir ülkedir. Türkiye, uluslararası camiada durum ne olursa olsun, dikkatleri üzerinde tutmayı hak eden, üstün niteliklere sahip bir ülkedir. Şartlar ne olursa olsun imkansızı başarmanın bizzat kendisidir. Bizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten bunu öğrendik.

'Farklılıklara saygı duyarak güçlenen bir devlet anlayışına sahip olmalıyız'

Kısaca Türkiye, ayaklarından tutup geri çeken olmasa zirveye çıkacak bir ülkedir. Yeter ki, ülkemiz siyaset insanları tarafından değil, devlet insanları tarafından yönetilsin. Yeter ki ülkemiz kısa dönemli, öngörüsüz politikalar, kısır çekişmeler, bencil yaklaşımlar arasına sıkışmasın, sıkıştırılmasın. Benim ve arkadaşlarımızın devlet yönetme vizyonu, ülkemizi karamsar iklimden çıkarıp, ilkbahar güneşiyle buluşturmaktır. Eğer Türkiye ilkbaharın hayat veren güneş ışığıyla buluşursa, altın çağını yaşamaya yönelir. Gençlerimizin, kadınlarımızın ve onların mutluluğundan mutlu olacak erkeklerin, yani tüm milletimizin böyle bir yaklaşıma ihtiyacı var. Bu yaklaşım geçmişte bir araya gelerek tüm zorlukların üstesinden gelme ruhundan beslenmelidir. Ülkemiz son yıllarda maalesef birlikte başarma fikrinden uzak kalmıştır. Uzak kalmaktan da öte yapay kamplara ayrıştırılmıştır. Elbette farklılıklara saygı duyarak ancak bu farklılıkları dar bir çerçevede değil, tüm sahalardaki farklılıklara saygı duyarak, güçlenen bir devlet anlayışına sahip olmalıyız. Farklılıklara saygı duymak, benzerlikleri artırmanın önünde bir engel değildir. Biz bu nedenle bayram sofrasında buluşmaktan söz ediyoruz. Çünkü biz milletimizin bu sofranın etrafında toplanan koskocaman bir aile olduğuna inanıyoruz. 

Kadınların rolüne vurgu

Her ailede olduğu gibi bu yolda da Cumhuriyetimizi omuzlarında yükselten kadınlar, hayati roldedir. Gittiğim her yerde bana hediye edilen tülbentleri öpüp başıma koymam bu nedenledir. O tülbentler, o yazmalar Anadolu'nun en saf, temiz ve güçlü sembollerinden biridir.

'Anlayışımız insanla yaşayan, insanı yaşatan devlettir'

Türkiye bir medeniyet coğrafyasıdır. Güneş bizsiz hiç doğmadı, biz güneşin her doğuşunda yine olacağız. Yine tüm dünya milletlerini kıskandıracak büyük zaferler yaşayacağız. Savaşmak gerektiğinde o savaşı kazanacak kadar güçlü olacağız ama her zaman tavrımızı ve tercihimizi yaşatmak üzerine kurmanın gereğine inanıyoruz. Bu tutum benim ve ekibimin devlet yönetme anlayışının karakterini oluşturmaktadır. Milletimizin yüzde 82'si geçmişe özlem duyuyor, hazin olan gençlerimizin de böyle düşünüyor olmasıdır. Bizim amacımız, milletimizin tamamının yüzünü geleceğe döndüren bir devlet anlayışıdır. Bizim devlet anlayışımız insanla yaşayan, insanı yaşatan devlettir.

'İktidar yoksulluğu sürdürme aracı olamaz'

Devlet, milletine bu çerçeveden bakmayı samimiyetle başarırsa, iktidarla yoksulluğun sürdürülmesinden beslenemez. İktidar yoksulluğu sürdürme aracı olamaz, olmamalıdır. Bizim devlet tahayyülümüz yeniden dünyaya örnek gösterilecek bir devlet anlayışıdır. Tarihin her döneminde böyle oldu. Her dönemde dünyaya örnek oldu. Son yıllardaki itilip kakılmaya son vererek, yeniden dünyaya örnek olacak bir devlet anlayışıyla geliyoruz.

'Etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve kültürel farklılığına bakmaksızın...'

Öncelikli hedefimiz devletle insan arasındaki uçurumu kaldırmaktır. Devlet iyiliğinden sorunlu olduğu her bir ferdinin etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve kültürel farklılığına bakmaksızın hizmet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.

'Yandaşların çiftliğine dönüşen kurumlara son verilecek'

Devleti hantal yapısından kurtararak, o hantallıktan beslenen yapıları bertaraf edeceğimiz çözümlerle geliyoruz. Devletin işleyiş maliyetini düşürecek çözümlerimiz var. Bugüne kadar hep iktidardakilerin ve onların yandaşlarının çiftliiğine dönüşen kurumların, devlet kaynaklarını yandaş müteahhitlere aktaran kurumların devlete yük olmasına son verilmelidir. Milletimizi de bu yükü taşımaktan kurtarmak zorundayız. Devlet devlet gibi çalışacak, çiftlik ise devletin içinden çıkarılıp yeniden doğaya, ait olduğu o güzel yere bırakılmalıdır.

YÖK'ü kaldırmayı vadetti

Elbette ülkemizde bilimin gelişmesinin önündeki en önemli engellerden olan, üniversite camiasının kamburu olmaktan işlevi kalmamış olan YÖK'ü tarihin sayfalarına göndermek bize nasip olacaktır. 

'Askeri liseleri yeniden açacağız'

İktidarların suçunu binalara ödetmek gibi yamuk bir anlayışın ortaya çıkardığı sorunları çözeceğiz. FETÖ'nün sızmasına göz yumularak perişan edilen ancak gözbebeği ordumuzun beşiği olan Kuleli ve Işıklar Askeri Liselerini yeniden açacağız. Onların yaptığı gibi terör örgütlerinin yuvasına çevirmeden varlığımızın en büyük teminatı olan Türk ordusunun yuvası olmasını sağlamak bizim bu devlete borcumuzdur. 

Yol, köprü ve hastane projeleri

Elbette biz de köprüler, yollar, büyük hastaneler yapacağız. Bizim bir farkımız olacak. Köprülerin sahibi müteahhitler değil, millet olacak. Bizim yaptığımız köprülerden geçen de geçmeyen de para ödemek zorunda kalmayacak. Yaptığımız yolların ömrü 3-5 yıl olmayacak, çok daha uzun ömürlü bir mühendislik anlayışıyla yapılacak.

Şehircilik mesajı

Şehirlere hançer gibi saplanan insanımızı gökyüzünü göremez hale getiren rezidans müteahhitliği değil, medeni, karakteri olan şehir planlarımız hazırdır. İnsanımıza balık istifi muamelesi yapan dev hastaneler yapmayacağız. Bilgiden korkmayıp bilgiyi kullanacağız. 700 yatak üzeri hastanelerin, sağlıklı olmadığını, hizmet üretmeyeceğini biliyoruz. Daha küçük ölçekli daha ulaşılabilir hastaneler yaparak, hasta ve yakınlarının yollarda eza çekmelerini istemiyoruz. Büyük ve görkemli projeler altında insanın ezildiği değil, insana dokunan projelerle, gündelik hayatta hissedilen gelişmeden yanayız.

Yatırımcıya çevreye zarar vermemek ve çevre insanının rızası almak şartı

Sanayide çürüyen, satılan fabrikalar yerine, mutlaka yeni fabrikalar açılmasını teşvik etmek, tarim ve hayvancılıkta yeniden dünyanın en gözde ülkesi olmak için projeler hazırladık. Yatırımcıyı teşvik için öyle uzun yollardan dolandırıp süreçte yer alanları nemalandırarak sömürmek yerine kendisine sadece iki şart süreceğiz: Yatırım yaptığı çevreye zarar vermemek ve o çevrede yaşayan insanların rızasını almak. 

'İyi olan hiçbir şeyi değiştirmeyeceğiz, yanlışları düzeltmek için geliyoruz'

Bütün şartlarımız bu kadar. Biz adımız gibi iyi olan hiçbir şeyi değiştirmeyeceğiz, yanlış olan, işlemeyen, eskiyen her şeyi düzeltmek için geliyoruz. Devletin yeni hareket edebilir, güçlü ve enerjik yapısıyla geleceğin ülkesi olmak için daha pek çok çözümlerimiz var. Bunları 30 Mayıs'ta sizlerle paylaşacağımız beyannamemizde açıklayacağız. Einsten'ın dediği gibi, 'Her şey olabildiğince kolay olmalı ama basitçe geçiştirilmemelidir'. İşte biz bu nedenle yola çıktık. Daha kurulurken ilan etmiştik, 'İyi, güçlü bir Türkiye istiyoruz'. Ülkeyi yönetmeye talip olduğumuzu milletimizle paylaştık. Herkes çok net görüyor. Milletimizin yeni bir yönetime, kendisini tazelemeye, nefes almaya ihtiyacı var. O yeni yönetimin de milletin güvenini çok itinayla koruması gerekir. Çünkü millet ülkeyi yönetenleri taşıyacak araç değildir. Ülkeyi yönetenler milleti taşımalıdır.

'Aynı krizlere tekrar yakalanan bir devlet yönetimi anlayışı olabilir mi?'

Aynı krizlere tekrar tekrar yakalanan bir devlet yönetimi anlayışı olabilir mi? Devlet tiryakilerin ahdiyle devam edebilir mi? 16 yıldır ülkeyi yönetenlerin seçim vaatlerine bakınca, sanki bunca yıl ülkeyi yönetenler onlar değil sanıyorsunuz. Biz onların millete yabancılaştıklarını sanırken, kendilerine yabancılaştıklarına şahit olmak hepimizi endişeye sevk ediyor. Elbette yeni bir yönetime ihtiyaç var. Hiçbir sorun onu üreten zihniyetle çözülemez.  Zaten değişimde bunun için lazım.

'Cumhurbaşkanlığı forsuyla konuşan dil, 81 milyona sıcaklığını hissetirmeli'

Bizim gayretimiz Türkiye'nin 21. yüzyıl ile örtüşen bir çizgiye taşınmasıdır. Türkiye'yi 20. yüzyılda kalmış bir iktidar anlayışından 21. yüzyıla taşıyacağız. Ne mi demek istiyorum? Madem ki, e-devlet uygulaması var, devlet kendi ürettiği bilgiyi vatandaşından talep etmemelidir. Savrulan, sürüklenen Türkiye'yi yükselen bir Türkiye yapmak istiyoruz. 21. yüzyılın Türkiye'sinde 81 milyonun Cumhurbaşkanı olmak istiyoruz. Bizim anlayışımızda devlet, herkesi kapısı açık olandır. Bir kişinin ayağına taş değse, sahip çıkandır devlet. Ülke öyle yönetilmeli ki hiç kimse kendini garip ve yalnız hissetmemeli. Cumhurbaşkanlığı forsuyla konuşan dil, 81 milyona sıcaklığını hissetirmeli, sevgisini hissetirmeli ki dünya o Türkiye'nin gücünü hissetsin. 

'Giderek büyüyen bir yönetim boşluğu var'

Açıkça ifade ediyorum tüm bir devlet yapısı, tek bir kişinin gönlünü hoş etmeye odaklandığı için son yıllarda giderek büyüyen bir yönetim boşluğu var. Devlet toplumun gerisine düştü, çünkü yönetim boşluğu var. Kamu düzeni zamanın gerisine düştü, çünkü yönetim boşluğu var. İdareciler olayların önünde değil, peşinde koşuyor; çünkü yönetim boşluğu var. Dış politika rüzgarın önündeki yaprak gibi oradan oraya savruluyor, çünkü yönetim boşluğu var. Ciddi bir devletin ülkesinin bekasını, milletinin huzurunu düşünen bir devletin her gün yeni kavgaları, krizleri olamaz. Olursa orada yönetim boşluğu vardır. Eğitimden adalete, ekonomiden güvenliğe çözülme var. Çünkü yönetim boşluğu var. Döviz ve faiz almış başını gidiyor. Çünkü yönetim boşluğu var. İşsizlik son 10 yılın en kötü durumunda çünkü yönetim boşluğu var. Çocuklarımız taciz ediliyor, genç kızlarımız sokak ortasında öldürülüyor, beli ve eli silahlı adamlar sokaklarımızda kol geziyor, kadınlarımız şiddet görüyor, cinayetlere kurban gidiyor çünkü yönetim boşluğu var. Ormanlarımız, denizlerimiz yok edililyor, evcil olsun olmasın, bu dünyayı birlikte paylaştığımız hayvanlar katlediliyor. Çünkü yönetim boşluğu var."