Çin'in Akdeniz'deki ticari hamleleri AB'yi kaygılandırıyor

İsrail, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz hattına bir ticaret otobanı inşa eden Çin, bölgede ekonomik ve siyasal anlamda baskın olan Fransa ve Almanya'nın tepkisine neden oluyor.

2019’un Mart ayının başlarında İtalya’nın Adriyatik denizi kıyılarındaki eski görkeminden uzak bir limanında Costa Venezia isimli yolcu gemisinin inşası bitme aşamasına gelmişti. Bu olay bir yolcu gemisinin suya indirilmesinden ziyade, yeniden canlandırılmaya çalışılan İpek Yolu için büyük bir öneme sahipti. Trieste limanından başlayıp ünlü seyyah Marco Polo’nun rotasını izleyerek Çin’e yolcu taşıması planlanan bu gemi, aynı zamanda Mart ayı sonlarında gerçekleştirilecek olan bir dizi anlaşmayla, Şi Cinping önderliğinde hayata geçirilen “Kuşak ve Yol” projesinin Akdeniz’deki en önemli kazanımlarının simgesi haline gelecekti. “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında Elyat-Aşdot-Hayfa (Red-Med) bağlantı rotasını ve Yunanistan’ın Pire limanını işletecek olan Çinli firmalar, İtalya’nın Mart ayı sonlarında “Kuşak ve Yol” projesine dâhil olmasıyla, Trieste limanından başlayarak Adriyatik ve merkez Avrupa hattındaki taşımacılık rotalarının iyileştirilmesi için avantaj elde ettiler. Bu gelişmeler ise AB’yi ticari anlamda Çin’e komşu yaparken aynı zamanda Doğu Akdeniz’de gerçekleşecek Çin ticari faaliyetlerini, adeta Güney Çin denizinde icra ediliyormuşçasına lojistik ve tedarik güvenliği açısından rahatlatacaktır.

Çin sadece İtalya’da değil İsrail, Yunanistan, İspanya ve Portekiz hattına bir ticaret otobanı inşa ediyor. Çin kendi yatırımları “barışçıl kalkınma” prensibi kapsamında değerlendirse de, bölgede ekonomik ve siyasal anlamda baskın olan Fransa ve Almanya’nın tepkisine neden oluyor.

Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol” projesi kapsamında Asya’yı hem karadan hem de denizden aşarak Avrupa ve Afrika’ya ulaşmak için devasa projelerle eski dünyanın dört bir yanını sarması, küresel siyaset bağlamında inkâr edilemez bir gerçeklik olarak kabul görüyor. Bu gerçeklik, liberal ekonomik dengelerin yönünün ve Batıdaki sermayenin Çin’e doğru kaymasıyla ortaya çıktı. Bunun neticesinde ise Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarındaki ülkeler hem ekonomik anlamda hem de (ekonomiyle iç içe geçmiş olarak) siyasal anlamda Çin’le ilişkilerini pek çok ölçekte geliştirmeye başladılar. Ekonomik göstergelere paralel bir biçimde, son on yıllık süreç içinde, Batılı yönetimlere mihmandarlık eden ABD’nin siyasal hegemonyası Rusya ve Çin tarafından da yıpratılıyor. Ayrıca (başta Ortadoğu olmak üzere) dünyanın pek çok yerinde ABD tarafından yürütülen askeri ve ekonomik savaşlar da “müesses nizamın bekçisine” bir o kadar zarar verdi. Hal böyleyken ortaya “yeni bir küresel yönetişim” arayışı ve bu arayışta aktif rol almak isteyen unsurlar çıktı. Avrupa Komisyonu’nun Mart 2019’da Çin’i “yeni bir küresel yönetişim arayışında olan sistematik bir rakip” olarak tanımlayan bildirisine rağmen, Nisan ayı başında İtalya, bu yeni küresel yönetişim arayışının en ciddi alameti olan “Kuşak ve Yol” projesine katıldığını açıkladı. Böylelikle “Yeni İpek Yolu”nun son aşamasının kapısı da açıldı.

 

Bu gelişmeler ise AB’yi ticari anlamda Çin’e komşu yaparken aynı zamanda Doğu Akdeniz’de gerçekleşecek Çin ticari faaliyetlerini, adeta Güney Çin denizinde icra ediliyormuşçasına lojistik ve tedarik güvenliği açısından rahatlatacaktır. Avrupa’da milli egemenliğin Birlik’e karşı yükselişi

İtalya ve Çin “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında gerçekleştirilecek 29 proje için yatırım antlaşmasını 23 Mart 2019 tarihinde imzaladılar. Genel anlamda İtalya’nın taşımacılık, lojistik ve liman altyapılarının geliştirilmesine odaklanan projelerle, çift taraflı ticaret akışındaki ivmenin arttırılması hedefleniyor. Tabii olarak Çin bu antlaşma sayesinde AB ile topyekun ve hızlı bir işbirliği fırsatı sağlayamıyor. “Kuşak ve Yol” projesine İtalya’nın katılımı AB’nin önemli aktörlerinin tepkisiyle sonuçlanırken, bu tepkinin “İtalya’nın Çin güdümüne girmesine” karşı çıkmak şeklinde okumak elbette abartılı olacaktır.

 “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında hali hazırda Portekiz ve Yunanistan’ın da Çin yatırımlarına ev sahipliği yapacağı düşünüldüğünde, AB’nin Akdeniz’deki yeni komşusunun Çin olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.

Geçtiğimiz aylarda AB’nin Venezuela’daki iç karışıklıklar sebebiyle Maduro’ya karşı yaptırım kararını veto eden İtalya, Brexit ile sarsıntılar geçiren Avrupa içinde bağımsız hareket eden ikinci ülke konumuna gelmiş durumda. “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında hali hazırda Portekiz ve Yunanistan’ın da Çin yatırımlarına ev sahipliği yapacağı düşünüldüğünde, AB’nin Akdeniz’deki yeni komşusunun Çin olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Ayrıca Macaristan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan gibi Balkan ülkelerinin de “Kuşak ve Yol”a ilgisinin günbegün artıyor olması, AB’nin başat ülkelerini, ekonomi üzerinden kendi üyelerine baskı yapamayacak duruma düşürmekte. AB’nin bütçe komisyonu şefi Günther Oettinger, Çin yatırımlarını Avrupa ülkelerini tehdit edecek bir gelişme olarak değerlendirirken, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da İtalya’nın “Kuşak ve Yol” projesine dâhil olmasını, sonunda Çin’e bağımlı olacağı şeklinde yorumladı. Dahası, Hollanda Başbakanı Mark Rutte İtalya’yı Çin’e karşı naif olmakla, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise bu gelişmeler öncesinde Fransa’ya danışmamakla eleştirdi. Bu tepkiler karşısında İtalya’nın görüşü ise en net şekilde Ekonomik Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Michele Geraci tarafından “Avrupa’dan bir kopuş değil, İtalya’nın başlatmış olduğu bir öncülük durumu” olarak ifade edildi.

AB’deki başat devletlerin İtalya’nın Çin’le geliştirdiği işbirliğine tepki göstermesini sadece ekonomik açıdan değerlendirmek yanlış olacaktır. Zira bu değerlendirmede bariz bir ikiyüzlülük söz konusu olacaktır. Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Lüksemburg ve Hollanda gibi ülkeler, halihazırda Çin öncülüğünde kurulan Asya Altyapı Kalkınma Bankası’nın kurucu üyeleridir. Aynı zamanda Portekiz ve Yunanistan’ın “Kuşak ve Yol” projesi çerçevesinde Çin’le kurmuş olduğu münferit bağları bulunuyor. Bu gibi sebepler, aslında İtalya’nın kendi ekonomik problemlerini AB ve batılı finans kurumlarıyla halletmeden çözmek istemesinden kaynaklanıyor. AB’nin İtalya’nın ihtiyacı olan yardımı gerçekleştirmesi halinde, bu ülkeye aynı zamanda Birlik içinde daha uyumlu davranmasını telkin edeceği muhakkak. “Para/yatırım alan emir de alır” manasına getirilen AB argümanları, aslında “kişi kendinden bilir işi” atasözü çerçevesinde değerlendirilmeye uygun. 

Peki, bu eleştirilerde hiç mi haklılık payı yok? Tabii ki İtalyan ekonomisi ciddi anlamda kırılgan bir dönemden geçiyor. Çin ise sadece İtalya’da değil İsrail, Yunanistan, İspanya ve Portekiz hattına bir ticaret otobanı inşa ediyor. Çin kendi yatırımları “barışçıl kalkınma” prensibi kapsamında değerlendirse de, bölgede ekonomik ve siyasal anlamda baskın olan Fransa ve Almanya’nın tepkisine neden oluyor.

Çin AB’nin yeni komşusu olmuştur

AB üyesi ülkelerin bu tepkilerine karşı Çin devleti yöneticilerinin söylemi ve üslubu yumuşak bir tonda oldu. Çin’in Avrupa’daki etkisini artırmasından rahatsız olan ülkelerin başında gelen Fransa’ya Mart ayı içinde resmî ziyarette bulunan Çin devlet başkanı, Çin ve AB arasında kurulacak ortaklığın rekabetten daha büyük olduğunun altını çizmişti.

İtalya’nın “Kuşak ve Yol” projesine katılımına dair anlaşmaların imzalanması sadece AB ya da Akdeniz havzası açısından önemli değil. Aynı zamanda G7 üyesi olan İtalya’nın bu projeye dahil olması, dünya ekonomisinin büyük bir kısmını kontrol altında tutan ve Batılı bir siyaset anlayışına sahip bu örgütün de içindeki fikir ayrılığına işaret ediyor. Ayrıca Çin de kendisiyle işbirliği içine girmek isteyen devletlerin sayısının giderek artıyor olduğunun farkında. Potansiyel işbirliği sağlayabileceği ülkeleri çeşitli sebeplerle bu işbirliğinden alıkoyacak argümanları da kestirebildiği için, 12 Nisan’da Çin Başbakanı Li Keqiang’in davetiyle Brüksel’de bir Çin-Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri Konferansı tertip edildi. Almanya ve Fransa’nın Birlik üyesi diğer ülkeler üzerinde kurmuş olduğu baskıyı diyalog yoluyla çözmeye çalışan Çin’in, bu konuda ne kadar başarılı olacağını önümüzdeki günler gösterecek. Fakat başta İtalya olmak üzere Balkanların, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ve Malta’nın “Kuşak ve Yol” projesine aktif şekilde katılacağı aşikar. Bu sebeple, Çin’in Doğu Akdeniz havzasındaki ticareti kontrol altında tutacağını ve çift taraflı ikmal yollarını etkin bir şekilde kullanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.