CHP'NİN İSTANBUL ADAYI ÖZÜR DİLEMELİDİR!

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik basın toplantısı düzenledi. Çelik, İmamoğlu'nun yaptığı açıklamaya tepki göstererek, " Aile isimlerini vererek tehdit ediyor. Bu insanların eşleri var çocukları var. Bu şekilde bir hedef gösterme, basiretsizce ve şuursuzca." ifadelerini kullandı.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Eğer herhangi bir şekilde  rakip adaylar kazandığında, bunlar gayet olağan şekilde karşılanacak. Milletimiz bize bu emri vermiştir, başımızın üstünde yeri vardır diyeceğiz." dedi.

AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, gündeme  ilişkin açıklamalarda bulunan Çelik, İstanbul Barosu tarafından 31 Mart  seçimlerine ilişkin yapılan açıklamayı "vahim" bir açıklama olarak değerlendirdi.

Çelik, İstanbul Barosunun, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) organı olmadığını  belirterek, Baronun, yargı denetiminde yürüyen bir sürecin sonuçlanmasını  beklemeden tutum almasını eleştirdi.

Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı  Ekrem İmamoğlu'nun son birkaç gündür kullandığı argümanların aynısının İstanbul  Barosu tarafından kullanıldığını ifade eden Çelik, şöyle konuştu:

"Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi adayının konuşma metinlerindeki  eleştirileri, İstanbul Barosu'nda bu açıklamayı yapanlar mı yazıyor, yoksa onlar  mı Cumhuriyet Halk Partisinin adayından kopya çekiyor? Bu da son derece şaşırtıcı  bir benzerliktir. İstanbul Barosunun, kendisini Yüksek Seçim Kurulu yerine  koyması, adeta marjinal parti gibi davranması, kendi üyelerinin iradelerine  ipotek koymuş bir tutum sergilemesi, doğrusunu söylemek gerekirse son derece  vahimdir. Bu kurum kendisinin parti olmadığını, kendisinin hukuk kurumu olduğunu  bir kere daha hatırlamalıdır. İstanbul Barosunun üyelerini tek bir siyasi sürece  angaje etmek gibi antidemokratik bir tutumu, o üyelerin de değerlendirmesi  gereken bir durumdur."

"Vatandaşımızın talimatları doğrultusunda siyaset yapmayı erdem  kabul ediyoruz"

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili "Ellerinizi oy sandıklarından, oy  torbalarından çekin." diye açıklama yapıldığını anımsatan Çelik, "Temel bir vahim  yanlış var. O da şu, Yüksek Seçim Kurulu gözetiminde yürütülen süreçleri, Adalet  Bakanımız ve İçişleri Bakanımız yürütüyormuş gibi bir yaklaşım sergiliyorlar."  değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, bu süreci Yüksek Seçim Kurulunun  yürüttüğüne CHP tarafından bir türlü alışılamadığını belirterek, şöyle devam  etti:

"Bunu bir türlü öğrenemediler. Adalet Bakanımız ve İçişleri Bakanımız  ile ilgili konularda eleştiri getirdikleri konular, bakanlıkların görev alanında  değil, Yüksek Seçim Kurulunun görev alanındadır. Ayrıca eğer birilerinin  ellerinin oy torbasında olup olmadığını merak ediyorlarsa, Twitter'a oy  çuvallarının üzerine saygısız bir biçimde uzanarak, oy çuvallarının üzerinde  fotoğraf veren ve bu fotoğrafı Twitter'a koyan kendi milletvekillerini  sorgulamalarında büyük bir fayda vardır. Önce bu saygıyı kendileri gösterecekler,  ondan sonra temeli olmayan bir takım yaklaşımlarla herhangi bir siyasetçiyi  suçlamayacaklar. Bugün Ankara seçimlerinde de ortaya çıktığı gibi itirazlar  sonuçlanıyor. Gayet doğal bir şekilde... Gayet olağan bir şekilde devir teslim  gerçekleşti. Karşılıklı olarak teşekkürler edildi, mazbata teslim edildi, diğer  prosedürler yerine getirildi. Süreç bu şekilde devam ediyor."

Herhangi bir olağanüstü durum olmadığını baştan beri söylediğini  vurgulayan Çelik, memleketin sahibinin vatandaşlar olduğunun altını çizdi.

Çelik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sahibinin millet, demokrasin  sahibinin de vatandaşlar olduğuna ve vatandaşların iradesinin üstünde herhangi  bir irade olmadığına dikkati çekti.

Vatandaş siyasetçiye hangi talimatı veriyorsa siyasetçinin buna  uymakla mükellef olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Demokrasinin temel prensibi budur. Biz vatandaşımızın talimatları  doğrultusunda siyaset yapmayı bir erdem kabul ediyoruz. İradesi nasıl  gerçekleşirse gerçekleşsin başımızın üstünde bir emanet gibi taşıyacağız.  Hukuki  meşruiyet ve sayısal meşruiyet birleştiği zaman siyasal meşruiyet, demokratik  meşruiyet ortaya çıkar ve hepimizin üzerinde varolduğu zemin de budur. Bu zemin  kalktığı andan itibaren hiçbirimiz varolamayız, hiçbirimiz bir yetki sahibi  olamayız. Her türlü meşruiyetin kaynağı budur ve bütün siyasetçiler bu  meşruiyetle ancak görev yaparlar. Bu meşruiyet yoksa siyasetçinin bir yetkisi de  yoktur. Siyasetçinin patronu millettir, vatandaştır. Siyasi süreçlerin patronu da  böyledir.

Dolayısıyla bu sandıklara sahip çıkan, bu itiraz süreçleri  çerçevesinde oylara sahip çıkan vatandaşımızın iradesi bir oy bile heba olmadan  tam olarak belirginleşsin diye görev yapan bütün siyasi partilerin tabanlarındaki  vatandaşlarımız, gençler, kadınlar, erkekler demokrasimize sahip çıkarak,  ülkemize sahip çıkmanın önemli bir vatanseverlik örneğini gösteriyorlar. O yüzden  lütfen hiç kimse, bu bahsettiğim siyasilerin kem sözlerine aldanıp da bir  diğerine kem söz söylemesin. Lütfen kimse bir diğerine kem gözle bakmasın.  Hepimiz kardeşiz, partnerlerimiz farklı olabilir ama hepimizin soyadı Türkiye  Cumhuriyeti."

Ömer Çelik, demokrasinin milletin ve devletin gücü olduğunu  hatırlatarak, "Kurumları tehdit eden, insanları tehdit eden siyaset diline  herhangi bir şekilde pirim vermeye gerek yok. Hepimiz topyekün vatandaşımızın  iradesine saygılıyız. Bu hukuki süreçler de sonuçlanacak. Türkiye'nin her  tarafında bugün Ankara'da görüldüğü gibi gayet sağlıklı, gayet olağan bir geçiş  süreci yaşandı. Kazanırsak biz aynı şekilde davranacağız itiraz ettiğimiz  yerlerde. Eğer herhangi bir şekilde rakip adaylar kazandığında da bunlar gayet  olağan bir şekilde karşılanacak. Milletimiz bize bu emri vermiştir, başımızın  üstünde yeri vardır diyeceğiz. Türkiye, dirayetle yönetilmeye, basiretle  yönetilmeye devam edecek." diye konuştu.

Önemli olanın, karşılıklı olarak bütün partilerin tabanlarındaki  vatandaşlarla birlikte nezaketi koruması olduğuna dikkati çeken Çelik, "Biz,  sadece birbirine vatandaşlık bağıyla bağlı bir millet değiliz. Arada büyük bir  duygudaşlık ve aynı zamanda da geçmişten gelen geleceğe yürüyen büyük bir  kaderdaşlık var. Duygudaşlıkla, kaderdaşlıkla, vatandaşlıkla birbirimize  bağlıyız. Bu tehditler, bu yanlışlar bir kenara itilecek ve geleceğe hep beraber  ilerlemeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyetin  Rusya ziyaretinde Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin (ÜDİK) sekizinci toplantısını  gerçekleştirdiklerini anımsatan Çelik, toplantının zamanlamasına işaret etti.

Çelik, "Özellikle son zamanlarda Orta Doğu'da ortaya çıkan gelişmeler  söz konusu olduğunda Başkan Trump'ın İsrail'i cesaretlendiren ve pervasızlığa  sürükleyen Kudüs, Golan Tepeleri gibi kararları, dün bahsettiğimiz Netanyahu'nun  tekrar Batı Şeria'yı ilhak edeceğini seçimden sonra bu eylemi gerçekleştireceğini  söyleyen pervasız ve son derece ürkütücü açıklamaları çerçevesinde Orta Doğu'daki  gelişmelerin tamamına baktığımızda önümüzdeki dönemde Suriye konusu daha merkezi  bir rol alacak." diye konuştu.

Libya'daki gelişmelerin de bu bakımdan çok önemli olduğunu anlatan  Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ziyaretinin seçimden sonraki ilk yurt dışı  ziyareti olduğunu hatırlattı.

Suriye'deki gelişmelerle ilgili Türkiye'nin güvenlik kaygılarının  Rusya ile paylaşılmış olması, PKK ve DEAŞ konusundaki görüşlerinin,  yaklaşımlarının ele alınmış olması ve Suriye'deki genel durumun ifade edilmesi  bakımından karşılıklı görüşmenin önemli olduğuna işaret eden Çelik, Türkiye'nin  terör örgütleri arasında ayrım gözetmeyen ve terör örgütlerinin  tamamına ilkesel  yaklaşan bir politikası olduğunu anımsattı.

Çelik, "Maalesef müttefiklerimizin terör örgütlerine geçmişte  yaptıkları çok önemli vahim hataları tekrarlayarak destek vermeyi sürdürdüklerini  görüyoruz. Biz güvenli bölgeden bahsederken bunun egemen bir devlet olarak  Türkiye'nin, bölge halklarının yararına olacak, müttefiklerimizin yararına olacak  bir güvenli bölgeden bahsediyoruz ama maalesef karşımızdakiler bu güvenli bölgeyi  ister SDG adı altında olsun, ister başka adlar altında olsun o Suriye'nin  kuzeyinde terör devletçiği oluşturmak isteyen PYD/YPG odaklı birtakım terör  organizasyonlarının güvenli olarak yaşayacağı bölge olarak algılayabiliyorlar."  dedi.

 

Bunun temel bir kırılma olduğunu belirten Çelik, burada uluslararası  hukuk ve meşruiyet açısından Türkiye'nin tezlerini dillendirmeye devam edeceğini  vurguladı.

Türkiye ve Rusya arasında 2019 yılının karşılıklı olarak "Kültür Yılı"  ilan edildiğini anlatan Çelik, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türk iş  dünyasının Rusya'da yapacağı yatırımlarla ilgili bürokratik engellerin aşılmasına  yönelik açıklamalarının da gelecek dönemde Türk iş dünyası açısından Rusya'daki  faaliyetlerin daha kolaylaşacağı yönünde bir söz olarak okunabileceğini bildirdi.

Yerel seçimler

İstanbul'da seçim sonrasında yaşanan tartışmaları anımsatan Çelik,  "Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü konuştu, amatör bir bakışla bile  değerlendirildiğinde bunun bir bakıma bir şekilde bir iş bölümü halinde kamuoyunu  sistematik olarak yanıltmaya dönük bir faaliyet olduğunu görüyoruz. Daha  geçtiğimiz günlerde CHP Sözcüsü Yüksek Seçim Kurulunu tehdit ederken, biz bu  tehdidin yanlışlığını anlatmak için 'kürsülere hesap makinesiyle çıkacağınıza  anayasayla çıkın' dememize rağmen bundan ders alınmadığı görülüyor." diye  konuştu.

Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün CHP'nin İstanbul adayı maalesef çok vahim bir işe imza atarak  medya gruplarının sahibi olan aileleri soyadlarını zikrederek tehdit etmiştir.  Şimdi bu kadar vahim bir işe nasıl imza atılıyor? Daha bir gün öncesinde bu CHP  adayı 'ailelerinizin kıymetini bilin, ailelerinize sarılın, siyasi ihtiraslardan  uzak durun' gibisinden açıklamalar yapıyordu, bugün ise insanların soyadlarını,  aile isimlerini vererek bu insanları tehdit ediyor. Böyle bir basiretsizliğin  hiçbir zaman unutulması mümkün değil. Bu insanların büyükleri var, çoluk  çocukları var, eşleri, akrabaları var, aynı soyadını taşıyan çok geniş bir kesim  var. Bu şekilde bir hedef gösterme basiretsizce ve şuursuzca doğrudan aile  kavramını hedef alan, siyasetçilerin hiç girmemesi gereken temel konulardan  birinin ihlali anlamına geliyor."

Ailelerin soyadını vererek tehdit edip, hedef gösterildiğine değinen  Çelik, şöyle devam etti:

"Son derece şaşırtıcı, basiretsiz, şuursuz bir yaklaşım. CHP'nin  İstanbul adayının bir şeye karar vermesi lazım. Bu retorik şeklinde söylediği  sevgi saygı cümlelerinin arkasında mıdır, yoksa bunun altına gizlenmiş bu şekilde  tehditkar, bu derece insanların soyadlarını, ailelerini, çocuklarını, eşlerini,  akrabalarını hedef gösterecek şekilde vahşi bir yaklaşıma mı sahiptir ya da  bunlar içi içe midir? Buna bir karar vermesi lazım. Doğrusunu söylemek gerekirse  bunu son derece vahim bulduğumuzu ifade ediyorum. Yanlışlıkla yapılacak bir işe  benzemiyor ama yanlışlıkla yapılacaksa bu çiğlikten geri dönülmesi ve netice  itibarıyla bu ailelerden özür dilenmesi gerektiğinin altını çiziyorum. Özür  dilenmesi çok önemli."

Medyanın eleştirilebileceğini, bu eleştirilerin gündeme  getirilebileceğini, tehdit edilmediği sürece her türlü eleştirinin hak olduğunu  belirten Çelik, "Çıkıp söyleyecek söz bulamayıp netice itibarıyla 'ben şu konuda  haklıyım, bu konuda haklıyım, o zaman şu haksız cürümlere imza atmak hakkım  vardır' gibisinden bir yaklaşım ortaya koyarsanız bu son derece vahim bulunur ve  maalesef 'henüz herhangi bir resmi unvana sahip olmadan bunları yapıyorsanız  yarın bir gün bir resmi unvanınız olsaydı acaba neler yapardınız' gibisinden bir  soruyu kafalara yerleştirmiş olur. Aileleri soyadlarını vererek bütün o soyadını  taşıyan insanları hedef gösterecek şekilde bir açıklamada bulunmanız doğrusu  ahlaken büyük bir sorundur. Siyaseten sorun olduğu ortadadır ama ahlaken daha  büyük bir sorundur." dedi.

Mekanizmaların olağan bir şekilde işlediğini ve karar verildikten  sonra siyasetçiler olarak kendilerinin hukukun verdiği kararı saygıyla  karşıladıklarını anlatan Çelik, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur  Yavaş'ın mazbatasını aldığını anımsattı.

AK Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin'in, Yavaş'ı tebrik ettiğini, eski  Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna'nın da devir teslim törenine  katıldığını aktaran Çelik, "Ankara seçimiyle ilgili de aynı şeyler söyleniyordu,  işte 'Burayı teslim etmezler, teslim etmemek için başka şeyler yapacaklar'  gibisinden dışarıda üretilmiş kara propagandanın içeriye tercümesi şeklinde pek  çok söylem üretiyorlardı. Ama ne oldu hep beraber gördük. Hukuk kararını verdi,  aday mazbatasını aldı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını kazandı,  kazandıktan sonra arkadaşlarımız partimiz adına tebrik ettiler." dedi.

Her şeyin olağan bir şekilde olduğunun görüldüğünü bildiren Çelik,  "Her zaman söylediğim gibi memleketin sahibi millettir, hiçbir grup, hizip, parti  değildir. Demokrasinin sahibi millettir, ne derse o olur. Biz de bunu başımızın  üstünde bir emanet gibi taşırız." diye konuştu.

Çelik, "Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı, bugün belediye başkanlığı  mazbatasını alan, her gün Anıtkabir'e gitme imkanı varken İstanbul adayı gibi  sahip olmadığı bir unvanı kullanarak herhangi bir şekilde Anıtkabir ziyareti  yapmadı, Atatürk'ün aziz hatırasını istismar etmedi, Anıtkabir defterini siyasi  hırsları bakımından suistimal etmedi. Ne oldu? Mazbatasını aldıktan sonra bu  ziyareti gerçekleştirdi ve resmi unvanını oraya yazdı." diye konuştu.