Reklam
  • Reklam
Ermeni soykırımı iddiaları üzerine
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Ermeni soykırımı iddiaları üzerine

25 Nisan 2017 - 13:00 - Güncelleme: 25 Nisan 2017 - 13:43

Osmanlı İmparatorluğu’nun kurumsal çok kültürlü yaşam modeli olan Millet Sistemi yapısı içinde 400 yıldan fazla huzur içinde yaşamış, ticaret yaparak zenginleşmiş, Osmanlı tebaasının önemli parçalarından birisi haline gelmiş ve Osmanlı tarafından “Millet-i Sadıka” unvanını almış bir topluluktur Ermeniler.

 

Bütün dünya tarafından en önemli Osmanlı demografi araştırmacısı olarak kabul edilen Karpat’ın yaptığı nüfus araştırmalarına bakıldığında 19 yüzyıldaki nüfus sayımına göre 18.000.000’luk Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde 1.000.000’un biraz üzerindeki sayıları ile sadece%6 civarındalardır. Rum azınlığından bile neredeyse 0.50 daha azdır.

Soykırım iddiasına konu olan coğrafyaya baktığımızda burada Bitlis, Erzurum, Van, Diyarbakır, Sivas, Elaziz vilayetlerinde yoğunluk oluşturmaktadır. Bu yüzden de bu vilayetlere “Vilayet-i Sitte” denilmiştir. Ancak nasıl bir yoğunluktur? Aynı dönemin nüfus değerlerine göre bu altı vilayetin toplam nüfusu 2.500.000 civarındadır ve burada yerleşik Ermenilerin nüfusu sadece 500.000 ile % 21 kadardır.

Yukarıda verdiğim veriler uzun yılları alan ve Osmanlıdan kalan sancak defterleriyle de karşılaştırılarak ortaya çıkarılan gerçek ve kanıtlanmış verilerdir!

O halde nereden çıkmaktadır bu “Soykırım” iddiası diye bir soru gelmektedir akla!

Ermenistan özellikle 1990 sonrasında bağımsızlığını ilan etmesininardından hem ekonomik çöküntü hem de nüfusunun önemli bir kısmının ülkeyi terk etmesi ile ülkenin kısırlaşması tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Tamamıyla RF’na kendisini teslim ederek bu tıkanıklığı aşmaya çalışsa da Karabağ gibi yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımından önemli bir kaynak durumunda olan bölgeyi ele geçirmeyi hedeflemiş ve ülkeyi terk eden vatandaşlarını yeniden kazanmak ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan Ermenilerin de desteğini almak amacıyla Soykırım iddialarını başlatmıştır. Ayrıca 20. Yüzyılın son ve en büyük katliamlarından birisi olan Hocalı Katliamını da gerçekleştirmiştir.

Ancak bütün bu çabalarının sonucunda ne ülke dışına kaçan vatandaşlarını geri getirebilmiş, ne de Karabağ’da hâkimiyet kurabilmiştir. Tam aksine Ermeni Milliyetçiliğini oluşturmak ve beslemek üzerine kurduğu bütün planları geri tepmiştir. Hem Azerbaycan, hem de Türkiye tarafından yıllardır sürdürülen ciddi ambargo tedbirleri sayesinde çok daha kötü duruma düşmüş ve bu iki ülkenin kendisine verebileceği nimetlerden uzak kalarak dünya ile kısıtlı bir entegrasyonu kabullenmiştir.

İddialara gelince; iddialar ciddi anlamda asılsızdır. Gerçek verilere dayanmamaktadır. 1.500.000 Ermeni’nin katledilmesi yukarıdaki doğru verilere bakıldığında imkânsızdır. Üstelik dönem 1. Dünya Savaşı dönemidir. Doğu Anadolu’da bu vilayetlerde yaşayan Ermeniler burada kendilerine Rus destekli bir devlet kurmanın peşine düşmüştür. Anadolu’nun köylerinde aileleri, evleri, malları koruyabilecek bütün erkekler savaş alanlarında can vermektedir. Köylerde kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştır. Böyle savunmasız bir ortamda Ermeni çeteleri çok sayıda köyleri basarak katliamlar gerçekleştirmiştir. Zaten Tehcir kanunu da bu yüzden çıkarılmıştır. Belgelerle ispatlanabilecek şekilde planlı bir göç ettirme düşünülmüştür. Tedbirler alınmıştır. Ancak yolculuk esnasında bazı olaylar olmuştur. Ama bu olaylarda ölen Ermenilerin sorumluluğunu Türklerin üzerine atmak desteksiz bir iftiradır. Çünkü Ermeni çeteleri tarafından da yapılan saldırılar vardır ve az da değildir.

Türk Hükümetleri yıllardan beri her seferinde iki taraf da arşivlerini açsınlar ve konuyu derinlemesine incelesinler teklifinde bulunmaktadır ve bulunmaya da devam edeceklerdir. Bu teklife Ermenilerin yanaşmaları mümkün değildir. Çünkü eğer böyle bir girişimde bulunurlarsa Ermeni milliyetçiliğini besleyecekleri yegane desteklerinden mahrum olacaklardır.

Bugün ABD Başkanı tarafından yapılan açıklamalar ise hem talihsizlik, hem de patavatsızlıktan başka bir şey değildir. Evet, Soykırım kelimesi kullanılmamıştır Büyük Felaket denilmiştir, ancak cümlenin önüne de 20. Yüzyılın en büyük felaketlerinden birisi ifadesini de unutmamıştır. Bence gerçekten doğru bir ifadedir. Çünkü bu bölgede Türkler katledilmiştir. Savunmasız kadın, çocuk ve yaşlıların öldürülmesinin kısaca ifade edilmesinin en uygun şekli budur.

Ermeniler bu iddialarından ziyade en çok desteği aldıkları Fransa’ya da dönmelidir. Neden? Çünkü Kanuni’den 16. Yüzyılın ortalarında Osmanlı topraklarındaki bütün Hristiyanların hamiliği imtiyazını alan Fransızlar, sürekli bir şekilde Cizvit ve Kapusen misyonerler göndererek Ermenileri Katolikleştirmeye girişmişler, Ermeni çocuklarını Fransa’ya kaçırarak burada Katolik devşirmelere döndürmüşlerdir. 1920’de Suriye’deki mandater yönetimi başlattıklarında da Suriye-Türkiye sınırında Türklerin Suriye topraklarından fiziki bağlarını koparmak için Ermenileri zorla göç ettirerekonlardan sınır duvarı oluşturmuşlardır.

Sonuç olarak Ermenistan çağın değişimlerini ve gereklerini göremeden hala geçmişin siyasi algısı ile bir şeyler yapmakta ve her geçen gün erimektedir. Yakın bir zamanda önce Karabağ’ı, sonra ülkesinde günümüzde 3.500.000’a kadar inmiş nüfusunu kaybedecektir. Bu yüzden diasporada olan ve kendilerini biraz güçlü gören Ermenilerin bu tehlikeyi görmeleri ve daha ılımlı ve daha gerçek politikalar üretmeleri gerekmektedir. Bunların başında da soykırım iddialarından vazgeçmeleri ve Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkileri yeniden kurmak gelmelidir.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar