HETERODOKS İSLAMDAN ORTODOKS İSLAMA


 

İbrahim Müteferrika yayımcı, yazar, çevirmen (17.yy)Hazerfen Ahmet Çelebi bilim insanı, uçmayı başaran ilk müslüman (16.yy), Piri Reis denizci, haritacı, kartografyacı (16.yy), Şerafettin Sabuncuoğlu hekim, cerrah ve eczacı, aynı zamanda çok değerli tıbbi eserleri var (15.yy,) Marko Paşa tarih, coğrafya, bibliyografya ile ilgili çalışmalar yapmış Osmanlı bilim insanı ve aydını, Cihannüma’nın yazarı, Bergamalı Kadri dil biliminde çığır açmış bilim insanı (16.yy), Ali Kuşçu matematikçi ve gökbilimci(16.yy), Takiyüddin uzay çalışmaları yapmış bilim insanı (16.yy)...Çoğaltabiliriz.

Osmanlı 16.yy’da gerek toprak, gerek bilim açısından en görkemli yüzyılını yaşadı. Peki ne oldu da sonra adeta imparatorluğun kapat düğmesine basılmışcasına herşey sarpa sarmaya başladı?

Peki Osmanlı’daki bu gerilemeye karşılık Avrupa’nın aynı yüzyıllarda atak yapması tesadüf olabilir miydi?

Bilim insanları tesadüflere inanmaz. Bir gelişme hikayesinin ya da gerilemenin tesadüfü, dış mihrakları olamaz. Gelişen çalıştığı için gelişir, gelişmeyen çalışmadığı için gelişmez. Bu durum bu kadar açık ve nettir.

Osmanlı’nın ilk 300 yılı aydınlıktır, eşitliktir, bolluk berekettir. Heterodoks İslam felsefesi yaygın; Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Anadolu kültürünün aydınlatıcılarıdır. Hal böyleyken Allah korkusuna dayanmaz çalışmalar, ibadetler, Allah sevgisine dayanır. Sevginin olduğu her yer ışık, korkunun olduğu her yer zindandır. Dinsel inancın sevgi temelli olduğu, bireyin kendini daha iyi tanıyıp, ifade ettiği yerlerde üretim de vardır, huzur da. Yunus’un dediği gibi “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır” Evet Osmanlı’yı 14. yy’dan 17.yy’a taşımış felsefe budur ve Doğu insanında dinsel ve geleneksel kodlar çok kuvvetlidir (hala da öyle) Bu kültürde Orta Asya’dan getirdiğimiz alışkanlıkların da tesiri büyüktür. Fakat 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı Ortadoğu fethedilip hilafetin alınmasıyla iyiden iyiye Arap etkisine girmiştir. Arap kültüründe daha ortadoksi daha katı Selefi bir Allah algısı vardır. Bu algıdaki dinsel temel Allah korkusuna dayanır. Korkan insanı eğip, büküp yönetmek kolaydır. Özellikle kriz dönemlerinde korku algısıyla milyonları zahmetsizce yönetebilirsiniz örneğin. Ama buradan asla bir gelişme çıkmaz. Korkunun olduğu yerde üretim yoktur ya da rutine dayanır, yeni ve üst vizyonlar oluşamaz. Bu sadece devletler için değil, her birey için geçerlidir. Osmanlı’nın 17.yy’dan itibaren gerilemesi ve halkın da ortadoksi İslamın etkisine girmesinin bir diğer sebebi de halkın üstünde hiçbir insiyatif hakkı olmadan vergi toplayanların yani tımar beylerinin yerini halk üstünde fazlaca baskı unsuru gösterecek olan mültezimlere bırakmasıdır. Böylece ilk 300 yıl halkla padişah arasındaki organik bağ kopmuş ve halk iltizam sistemiyle mültezimlerin insiyatifine bırakılmıştır. Bu ara boşluktan mültezimlerden sonra en çok din istismarcıları yararlanmış ve olarak gerçeğe çok da yakın olmayan, yoruma dayalı islam eğitimin ana unsuru olmuştur. Bu eğitim hurafelere ve korkulara dayanır. Osmanlı’yı kör kuyulara atan yegane unsurdur.

Her ne kadar 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı içinde bulunduğu bu çıkmazı fark edip bazı şeyleri geliştirmek istese de ulema baskısı bu yenilikler karşısında her zaman ağır basmıştır. Osmanlı- Türk modernleşmesi 200 yıllık bir modernleşmedir. Bu modernleşmenin Osmanlı ayağı 1839 Tanzimat Fermanı ile başlar fakat Osmanlı’daki gerici kesimin baskısından dolayı yapılan yeniliklerin hepsi kendi içinde bir paradoks içerir. Bu bağlamda dual bir yapısı vardır. O yüzden Osmanlı yıkılmaktan kurtulamamıştır. Bugün Türkiye hala maalesef gelişmekte olan ülkeler arasında. Kullandığımız teknolojinin, kılığın, kıyafetin hatta gıdanın bile çoğunu ithal eder durumdayız. Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama ürettiğinden fazlasını tüketmek ve yaşamak için dengesiz bir biçimde başkasına muhtaç insan özsaygısını yer bitirir. Bir an önce durumun vahametinin farkına varıp Osmanlı gibi gemileri yakmadan kaderimizin dümenine oturmak dileğiyle.. Ne diyorduk? “Tarih olaylardan ders çıkarılmazsa itina ile büyüyerek tekerrür eder”